Metabolik Sendrom Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
Yayın Tarihi: 28/04/2019Metabolik Sendrom Nedir?
Metabolik sendrom çağımızda özellikle sanayileşmiş ülkelerde, yaşam tarzının giderek hareketsiz hale gelmesi, beslenme alışkanlıklarının kötü yönde değişmesi ve hazır gıda tüketimi nedeniyle giderek artan bir sağlık sorunudur Yeni Dünya Sendromu, Sendrom X, İnsülin Direnci Sendromu, Koka-Kolanizasyon, Uygarlık Sendromu ve Ölümcül Dörtlü gibi ilginç isimlerle de adlandırılmaktadır.
Metabolik sendrom terimi kalp damar hastalıkları ve Tip 2 diyabet riskinde artışla seyreden bir grup hastalığa işaret eder. Bu sendrom spesifik bir durum değildir. Kardiyovasküler hastalıklar ve şeker hastalığı riskinde artışa yol açan bir grup risk faktörünü tanımlar. Amerikan Kalp Vakfı metabolik sendromu metabolik bozuklukların bir toplamı olarak tanımlamıştır. Bu demet yüksek kan basıncı, artmış açlık kan şekeri ve abdominal obeziteden ibarettir ve kalp hastalıkları riskinde artışla seyreder.
Metabolik sendromun en yaygın kabul gören tanımlama kriterleri şunlardır:
- Abdominal obezite: bel çevresi erkeklerde >94 (veya >102) cm, kadınlarda >80 (veya >88) cm,
- Trigliserid yüksekliği (>150 mg/dl),
- HDL kolesterol düşüklüğü (erkeklerde<40 mg/dl, kadınlarda <50 mg/dl),
- Kan şekeri yüksekliği (açlık plazma glukozu >100 mg/dl),
- Kan basıncı yüksekliği (>135/80 mmHg)
Bu kriterlerden herhangi üçünün bir kişide bulunması metabolik sendrom olarak kabul edilir.Uluslararası Diyabet Federasyonunun tanımlamasında bu üç kriterden birinin mutlaka abdominal obezite olması şartı vardır.
Türkiye’de Metabolik Sendrom
Türk Kardiyoloji Derneğinin yapmış olduğu TEKHARF (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri) taramalarında, Türk erkeklerinin % 44’ ünde Metabolik Sendrom mevcut olup, en sık 40-49 yaş grubunda görülmektedir. Türk kadınlarının % 56’ sında Metabolik Sendrom mevcut olup, en sık 60-69 yaş grubunda görülmektedir.
Metabolik Sendrom her 8 Türk yetişkininden 3’ ünde bulunmaktadır. Türk halkında karbonhidrata dayalı beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktivite azlığı nedeniyle çok sık görülmektedir. Metabolik Sendrom bireylere yaşdan bağımsız olarak % 71 boyutunda ek bir koroner risk katmaktadır. Türk toplumunda Koroner Kalp Hastalığı tanısı konmuş bireylerin % 53’ünde Metabolik Sendrom mevcuttur.
Metabolik Sendrom hangi yaş aralıkları arasında daha sık görülmektedir?
Türkiye’de Metabolik Sendrom sıklığını belirlemek amacıyla 2004 yılında Metsar araştırması yapılmıştır. 20 yaş üzerindeki nüfusumuzun yarıya yakınında Metabolik Sendrom görülmüştür. Bu sıklık özellikle 30’lu yaşlardan sonraki kadınlarda hızla artmaktadır. Çocuklarda Metabolik Sendrom taraması daha küçük ölçekli çalışmalarda araştırılmış ve şu anda erişkin hastalığı gibi gözükse de çocuklarımızın da yakın geleceğini tehdit ettiği ortaya çıkmıştır.
Metabolik Sendromun Nedenleri Nelerdir?
Metabolik sendromun tek bir nedeni yoktur, risk faktörlerinin bir toplamıdır. Santral, yani göbek çevresi obezitesi en önemli risk faktörlerindendir. Ancak anormal kan yağları, kolesterol seviyeleri, yüksek kan basıncı ve prediyabet te kardiyometabolik riski arttıran faktörlerdendir.
Metabolik Sendrom ile obezite arasında nasıl bir ilişki vardır?
Metabolik Sendrom’daki obezite genel obeziteden daha farklı algılanmaktadır. Bu yalnızca kilo fazlalığı değildir. Bazen kilosu normal gözüken kişilerde bel çevresinin genişlediği ve hafif göbeklenme olduğu gözlenebilir. Bu Metabolik Sendrom için önemli bir uyarıcıdır. Çünkü Metabolik Sendrom’un gelişimine baktığımızda 2 temel faktör göze çarpmaktadır. Birincisi gereğinden fazla kalori alımı, ikincisi yeteri kadar hareket edilmemesidir. Alınan kaloriyi bir bazal metabolizma olarak vücudunuz harcar ki, bu hiçbir ekstra hareketle ilgisi olmayan, vücut için gerekli olan enerjidir. Bir de kasların, hareket enerjisi olarak kullandığı enerji vardır. Eğer hareketiniz azalmışsa, kas kitleniz azalmışsa, belki yüksel bir kiloya ulaşmadan karındaki yağ dokusunun artması mümkün olabilir ve bu durumda sadece kiloya bakılarak yanılgıya düşülebilir.
Metabolik Sendromun Belirtileri Nelerdir?
AHA’ya göre, alttaki belirtilerden en az üçü olan kişilerde metabolik sendrom düşünülmelidir:
1-Santral, visceral, abdominal obezite: Erkeklerde karın çevresinin 101 cm, kadınlarda ise 88 cm’yi aşması
2-Açlık kan şekeri seviyesinin 100 mg/dl veya üstünde olması
3-Tansiyonun 130/85 mmHg veya üstünde olması
4-Kan trigliserid seviyelerinin 150 mg/dL veya üstünde olması
5-HDL kolesterol seviyelerinin erkekte 40, kadında 50 mg’dL altında olması
Bu faktörlerden iki veya fazlasına sahip olmak, kalp krizi, inme ve Tip 2 diyabet riskinizin yüksek olduğu anlamına gelir.
Metabolik Sendromun Tanısı Nasıl Konur?
Metabolik sendrom tanısı konması için tüm tıbbi kılavuzlar aynı eşik değerler üzerinde anlaşmış değildir. Örneğin obezitenin tanımı ve ölçümü konusunda tartışmalar hala sürmektedir. BMI (vücut kitle indeksi), boy-karın çevresi oranı veya diğer ölçümler savunulmaktadır. Aynı zamanda, bir kişinin yüksek kan basıncı ve kan şekeri olup, obeziteyle ilişkili olmayabilir. Üstteki kriterler tanılar arasında uyum sağlamak için önerilmiştir. Bununla birlikte doktorlar her zaman hasta bazında değerlendirme yapmaktadır.
Temel olarak metabolik sendrom, insülin direnci zemininde gelişen ve çok sayıda faktöre bağlı olan bir hastalıktır. Bunlar arasında genetik yatkınlık, modern yaşamın getirdiği hareketsiz yaşam, yüksek kalorili beslenme başlıcalarıdır. Tıbbi anlamda ise, hücre içinde yağ depolanmasının dengelenememesi ve gereğinden fazla beslenmiş yağ hücrelerine sahip bireylerin adeta yağdan zehirlenmesi anlamına gelir.
Yağ depolanmasını yöneten temel hormon leptindir. Obez bireylerde yağ dokusundan salgılanan leptin düzeyleri artarak, gereğinden fazla bulunan lipidler okside etmeye çalışır. Leptin eksikliği bu koruyucu sistemi engeller ve bu durum yağların aşırı birikimi ile sonlanır. Özellikle panreasın insülin salgılayan hücreleri ve kalp kası hücreleri bu birikimle hasara uğrayarak Tip 2 diabet ve kardiyomyopatiye kadar giden sürece girerler.
Metabolik sendromun en önemli bileşeni abdominal obezite, yani karın içerisinde yağ birikimidir. Bu durum insülin direncinin en önemli kriteridir. Visseral, yani iç organ yağ dokusu adbominal obeziteden sorumlu olup, salgılarını doğrudan karaciğere gönderirler. Cilt altı yağ dokusu ise hormonları genel dolaşıma verir. O nedenle artık yağ dokuları da birer endokrin organ olarak kabul edilmektedir. Yağ dokusundan salgılanan ve adipokin denen hormonlar arasında insülin direncine neden olanlar, lipid metabolizmasını etkileyenler, kan basıncını etkileyenler en önemlileridir.
Metabolik sendrom temel olarak bir kardiyometabolik risk faktörleri grubudur. Kan kolesterolünün yüksekliği ise metabolik sendromun bir elemanı olmamasına rağmen, kardiyovsküler hastalıklar için major risk faktörüdür. Bu nedenle, metabolik sendrom tek başına kardiyak riski belirleyen bir tanım değildir. Metabolik sendromu oluşturan bir çok patolojinin kökeninin insülin direnci olduğu kabul edilmektedir. Oysa insülin direnci de, aşırı yağ birikimi de vücudun kendini korumaya dönük adaptasyon çabasının sonucudur. Vücut kendini genetik yapısına uygun olmayan hatalı yaşam biçimine karşı korumaya çalışırken metabolik sendrom gelişmektedir.
Metabolik Sendromun Tedavisi Nasıldır?
Tanı çabaları, kimlerin metabolik sendrom riski aştında olduğunu belirleme amacına yöneliktir. Aynı zamanda kimlerin yaşam tarzı değişikliklerinden fayda göreceğini, diğerlerininse ilaç tedavisine gerek duyduğunu belirler. Metabolik sendromlu hastaların sigara ve alkol kullanmaları kardiyovasküler, metabolik ve hepatik komplikasyonları arttırır. Bu nedenle, yaşam tarzı değişiklikleri yanısıra sigara ve alkolün bırakılması da hayati önemdedir.
Genetik özelliklere eklenen çevresel faktörlerin ve kötü beslenmenin etkisi ile ortaya çıkan bir hastalık olan metabolik sendromda tedavinin ilk basamağı yaşam tarzının düzenlenmesi olmalıdır. Amaç diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların önlenmesidir. Uygun bir beslenme ve egzersiz programı ile kilo kaybı, metabolik sendromda görülen tüm bozuklukları düzeltici etki sağlar. Bu yaklaşımla, genel ve kardiyovasküler ölüm riskinin azaltılabileceği gösterilmiştir.
Yüksek kan şekeri seviyeleri, yüksek kan basıncı, kolesterol ve lipid anormallikleri sıklıkla yaşam tarzı değişiklikleriyle düzeltilebilir. Bununla birlikte, bazı kişiler metabolik sendrom tanısı konduğunda zaten yüksek kan basıncı ve diğer hastalıkları için ilaç kullanıyor olabilirler.
Kilo vermek, özellikle de bedenin üst kısmında incelme etkili bir tedavi yöntemidir. Anormal kolesterol seviyeleri ve metabolik sendromun diğer paydaşlarını önlemek ve tedavi etmek için öneriler şunlardır:
-Kalp sağlığı için faydalı bir diyet tüketmek, şeker, yağ ve sodyumdan kaçınmak
-Düzenli egzersiz yapmak
-Sigara kullanmaktan kaçınmak, alkol alımını azaltmak
AHA her hafta en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapılmasını önermektedir. Bu 10 dakikalık seanslara bölünebilir. Yürüyüş güzel bir başlangıç olabilir.
Metabolik Sendromun İlaçla Tedavisi
Yaşam tarzı değişikliklerinin yetersiz kaldığı durumlarda ilaç tedavisi gerekmektedir. Yağ metabolizmasını düzenlemek için verilen ilaçların amacı LDL kolesterolü ve trigliseridi düşürmek, HDL kolesterolü yükseltmektir. İlaç tedavisi önerilecekse bu genelde Metformin olmaktadır. Metformin gibi bazı ilaçların insülin direncini azaltıcı etkileri vardır. Bu ilaç özellikle kan şekeri seviyesi yüksek olan ve diyet-yaşam tarzı değiişklikleriyle kontrol edilemeyen obezitesi olan yüksek risk grubu hastalara yardımcı olmaktadır. Ancak bu ilaç metabolik sendrom nedeniyle diyabet açısından yüksek risk altında olanlarda önleyici kullanım için lisans almamıştır. Kan şekeri normal olan bireylerde yalnızca insülin direncini azaltmak amacıyla ilaç tedavisi henüz önerilmemektedir.Bununla birlikte bazı doktorlar metformini artmış kan şekeri seviyeleri ve abdominal obezitesi olan hastalarda diyabeti önlemek için reçete ederler. Diyabet uzmanları ve klinik çalışmalardan elde edilen veriler de bu kullanımı desteklemektedir.
2013’de yayınlanan bir çalışmada metforminin risk faktörlerine sahip erişkinlerde diyabeti önlemekte etkili olduğu gösterilmiştir. Ancak diyet ve egzersiz neredeyse iki katı etkilidir. Yüksek LDL seviyeleri olan hastalarda statinler gibi bazı diğer ilaçlar da metabolik sendromu tedavi etmekte kullanılabilirler. Aynı zamanda antihipertansif ilaçlar da yüksek kan basıncını tedavi etmek için eklenebilir. Düşük risk grubunda veya ilk kez tedaviye başlanacaklarda diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri ilk basamak olmalıdır.
Rimonabant adlı yeni bir ilacın kullanımı ile kilo kaybı ve metabolik parametrelerde düzelme olduğu görülmüştür. Ancak psikiyatrik yan etkileri nedeniyle bu ilaç piyasadan geri çekilmiştir.
Metabolik sendromlu hastalarda hipertansiyona yönelik tedavinin kan basıncını kontrol etmesi, hedef organ hasarını önleyebilmesi, metabolik parametreleri olumlu etkilemesi veya en azından olumsuz etkilememesi beklenir. Damar tıkanıklığına ilişkin komplikasyonları önlemek amacıyla riskli hastalarda düşük doz (günlük 75–100 mg) aspirin önerilir.
Metabolik Sendromda Diyet
DASH diyeti olarak bilinen diyet metabolik sendromu önlemede ve tedavi etmede önerilmektedir. Diyet aynı zamanda hipertansiyonu da önlemektedir. Bu diyetin esasları şunlardır:
-Sağlıklı kaynaklardan gelen gıdaları seçmek
-Kırmızı et, sodyum, doymuş yağ ve total yağ, tatlandırılmış gıda ve içecek alımını azaltmak
-Bol miktarda sebze, meyve, tam tahıl, balık ve kuruyemiş tüketmek
DASH diyeti kişilerin kaloriyi nasıl azaltacağından ziyade ne yediklerine odaklanır. Ancak kilo da vermek isteyenler daha düşük kalorili diyetleri uygulamalıdır.
Metabolik. Sendrom ve Çocukluk Çağı Obezitesi
MetS olarak da kısaltılabilen metabolik sendrom çocukluk çağında başlayabilir. Bazen obezite, dislipidemi ve yüksek tansiyon da eşlik edebilir. Son yıllarda genç popülasyonda obezitenin artışı nedeniyle, daha yüksek kardiyovasküler hastalık riski nedeniyle bu çocukların erken tarama programına alınması önerilir. Böylece yaşamın ileri safhalarında gelişebilecek sağlık problemlerini azaltmak aöacıyla sağlıklı yaşam tarzı değişikliklerini gerçekleştirmek mümkün olabilir.
Bununla birlikte, metabolik sendrom taramasının çocuklarda ne zaman ve nasıl yapılacağı konusu tartışmalıdır. Bunun bir nedeni büyüyen çocuğun bu faktörlerde geniş farklılık göstermesidir. ABD Hastalık Kontrol Merkezi verilerine göre, 6-19 yaş arasındaki her beş çocuktan biri obezdir. Bu rakam 1970’dekinin üç katıdır. Bu çocuklar erişkin dönemde ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalma riski taşımaktadır.
Bütün bunların ötesinde, ciddi metabolik sendromun, gıda alımını kısıtlayan ve ince barsakların bypasslanmasını içeren cerrahi yöntemlerle etkin bir şekilde tedavi edilebileceği ilk kez 2011’de Uluslararası Diabet Federasyonu tarafından kabul ve ilan edilmiştir. Kabul edilen dört metabolik ameliyat mide bandı, sleeve gastrektomi, Roux-en-Y gastrik bypass ve biliopankreatik diversiyondur.