Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey!

İçindekiler

Reflü Hastalığı Nedir?

Reflü toplumda çok sık görülen ve yaşam konforunu bozan bir hastalıktır. İnsanlarda yemek borusu ile mide arasında midedeki gıdaların geri kaçmasını önleyen bir kapakçık bulunmaktadır. Çiğneme işlemi sırasında bu kapakçık açılarak gıdaların yemek borusundan mideye geçişine izin verir. Bu kapak aşırı kilo alma, alkol, aşırı yağlı gıdalar vb. gibi etkenlerle zayıflamakta ve kapanma kusuru gelişmektedir. Bu durumda gıdaların sindirimi için mideden salınan gıdalar ve asit, yemek borusuna doğru geri tepmekte ve reflü hastalığına yol açmaktadır. İşte gastroözofageal reflü hastalığı veya kısaca bilinen adıyla reflü, mide sıvısının normal limitlerin üzerinde yemek borusu, yani özofagusa geri kaçması ile oluşan tablodur. Bir takım belirtilere neden olan bu duruma, yemek borusunda mukoza zedelenmesi (özofajit) de eşlik edebilir.

Normal kişilerde de günde toplam 60 dakikaya ulaşabilen, kısa süreli reflü görülebilir. Bu durum tamamen normaldir ve fizyolojik reflü olarak bilinir. Reflü olgularının bir kısmında özofajit görülebilir. Bu durum zaman içinde yemek borusundaki normal hücrelerin şekil değiştirip kansere zemin hazırlayan ve Barrett özofagus denen duruma dönüşebilir.

Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 5
Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 18

Reflünün Görülme Sıklığı Nedir?

Her 5 kişiden biri reflüden yakınmakta..

Görülme Sıklığı: Gastroözofageal reflü, pek çok kişi tarafından özellikle yemeklerden sonra zaman zaman gözlenebilen, normal fizyolojik bir olaydır. Gastroözofageal reflü hastalığı ise yemek borusuna kaçan mide sıvısının miktarı normal limitleri aştığında oluşur. Bu olay özofageal mukoza tahribi ile beraber veya olmaksızın gerçekleşebilir.

Hastalık daha çok gelişmiş ülkelerde görülmektedir. Richter ve Gallup tarafından yapılan bir çalışmada, sağlıklı yetişkin Amerikalıların % 25-40 oranında belirti veren GERD tarifledikleri saptanmıştır. Klinikte en sık karşılaşılan belirtiler yanma olup, en az ayda bir görülmektedir. Ancak, toplumun % 7-10’unda bu belirtiler her gün görülmektedir. İsveç’te GERD sıklığı % 21 olarak bildirilmektedir.

Yine en kapsamlı çalışmalardan olan ve 10 gelişmiş ülkede gerçekleştirilen Mayo klinik çalışmasında haftada bir veya daha fazla yanma % 18, regürjitasyon % 6.5 oranında saptanmıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise hastalığın ABD’ye benzer şekilde % 20 oranında görüldüğü saptanmıştır. Yani her beş kişiden biri reflü hastalığından muzdariptir. Üstelik ülkemizde pek çok mide yakınması gastrit denerek geçiştirilmektedir. Batı tarzı beslenmenin yayılması ile ülkemizde reflü sıklığının da artacağını öngörmek mümkündür.

Reflü Neden Olur?

Reflünün oluşumunda birden çok mekanizma söz konusudur. Öncelikle bölgenin anatomisini iyi anlamak gereklidir. Şematik olarak, özofagus, alt özofagus sfinkteri (kıskacı) ve mide uyumlu çalışan tek bir sistem oluştururlar. Burada özofagus lokmaları ileri iten bir pompa gibi, alt özofagus sfinkteri bir valv gibi, mide de bir depo gibi çalışır.

Reflüye bu sistemin herhangi bir bölümündeki bozukluk neden olur. Yemek borusunun kasılmasında zayıflık, geri sıçrayan asit içeriğin temizlenmesini azaltır. Yemek borusu alt ucundaki büzgeçin çalışmaması veya bozuk çalışması büyük miktarlarda mide sıvısının yemek borusuna kaçmasına yol açar. Mide boşalmasının gecikmesi ise, basınç artışıyla kapakçığı zorlayacak şekilde mide hacminin artmasına neden olur.

Reflü Neden olur?
Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 19

Reflü oluşumunda rol oynayan faktörler:

Özet:

  • Tıbbi durumlar: aşırı kilo (obezite) ve gebelik
  • Kişisel alışkanlıklar: Alkol ve sigara
  • Gıdalar: Çikolata, kahve, nane, yağlı gıdalar, gazlı içecekler (kola, gazoz, soda, maden suyu, bira vb.), süt, limon, portakal ve greyfurt gibi turunçgiller, acı, baharatlı ve yağda kızartılmış gıdalar
  • İlaçlar:
    • o Mide kapakçığının basınıcını düşüren ilaçlar: Doğum kontrol hapları, nitratlar (tansiyon ilacı), teofilin, narkotik ilaçlar, kalsiyum kanal blokerleri, beta adrenerjik ilaçlar, alfa adrenerjik ilaçlar, diazepam ve dopamin cinsi ilaçlar
    • o Yemek borusu yüzeyini harap eden ilaçlar: aspirin, romatizma ilaçları (ibuprofen, vb.), kinidin, tetrasiklin, potasyum ve demir ilaçları

1) Yemek borusunun savunma mekanizmaları: Reflü oluşumunda uzun yıllar mekanik bariyerler ve özofagus içindeki asit içeriğin temizlenme mekanizmalarındaki bozukluklar ön planda tutulmuştur. Bunun nedeni, klinikte yemek borusunun kasılması ve basınçlarla ilgili testlerin daha kolay yapılabilmesidir. Yemek borusu iç tabakasının korunma mekanizmaları ise son yıllarda hastalığı daha iyi açıklama ve daha iyi ilaç tedavileri geliştirme çabaları ile paralel olmuştur.

Özofagusun direnç mekanizmaları özofageal temizlenme ve mukozal direnç olarak iki sınıfa ayrılabilir. Mukoza hasarını önlemek için, yemek borusunun kasılmaları ve doğru şekilde temizlenmesi büyük öneme sahiptir. Burada, tükrük salgısının asidi kimyasal olarak seyreltmesinin de rolü vardır. Normal temizleme mekanizmaları, özofagusun safralı veya asidik mide içeriği ile karşılaşma süresini sınırlandırır. Anormal kasılmalar ise yetersiz veya gecikmiş asid temizlenmesine yol açar.

Peristaltik fonksiyon bozukluğu, yani özofagusun hatalı kasılmasının yemek borusunun asidle karşılaşmasına bağlı mı olduğu, yoksa ilk defekt mi olduğu tam bilinmemektedir. Kahrilas’ın bir çalışmasında, ileri derecede özofajiti olan hastalarda peristaltik fonksiyon bozukluğunun da daha ileri derecede olduğu saptanmıştır. Orta derecede özofajiti olanlarda anormal kasılma % 25 iken, ağır özofajitte bu oran % 48’i bulmaktadır.

Buttar ve arkadaşlarının çalışmalarında da yemek borusunu kaplayan mukoza tabakasının direncinin koruyucu bir mekanizma olarak önemi vurgulanmıştır. Bu koruma başarısız olduğunda özofajit ve reflü hastalığına bağlı komplikasyonlar ortaya çıkmaya başlamaktadır.

2)Alt özofageal sfinkter (LES) fonksiyon bozukluğu: LES, manometrik çalışmalarla varlığı ortaya konmuş, yeme borusu-mide bileşiminde yer alan yüksek basınç bölgesidir. Uygun LES fonksiyonu için bu bileşkenin karın içinde yer alması gerekir. Böylece diafragma kasının lifleri bu fonksiyonu destekleyebilir. Ek olarak, LES’in normal uzunluk ve basınçta olması, yutma dışında da, normal sayıda gevşeme epizodları göstermesi gerekir.

LES fonksiyon bozukluğu birkaç mekanizmayla olabilir. Bunlar LES’in fazla sayıda geçici gevşemesi, kalıcı LES relaksasyonu, LES basıncını aşacak şekilde geçici batın içi basıncı artışıdır.

3) Gecikmiş Mide Boşalması: Mide içeriğinin artışına paralel olarak mide içi basıncının artmasına ve LES basıncını aşmasına yol açar. Ancak bu mekanizmanın GERD oluşumundaki etkisi üzerine yapılan çalışmalarda çelişkili sonuçlar alınmıştır.

4)Hiatal Herni: (Hiyatus hernisi veya mide fıtığı): GERD oluşum mekanizmaları üzerine yapılan her tartışmada mutlaka mide fıtığından da bahsedilmelidir. Reflü hastalığı olanlarda hiyatal hernilere sık rastlanır. Bununla birlikte, hiatal hernisi olan tüm hastalarda belirti veren reflü görülmeyebilir.

Buttar ve arkadaşları, hiatus hernisinin çeşitli mekanizmalarla reflüye yol açabildiğini göstermiştir. Alt özofageal sfinkter göğüs içine kaydığından, batın içindeki yüksek basınç bölgesi kaybolur. Diafragma kasları arasındaki açıklığın geniş bir herni nedeniyle artması, dışarıdan sfinktere destek olan crus fonksiyonlarını ortadan kaldırır. Son olarak, mide içeriği fıtık kesesi içinde göllenir ve LES gevşemeleri sırasında yemek borusuna doğru geri kaçar. Yeterli bir karın içi basınç bölgesi sağlamak için hernilerin onarılması ve hiatal açıklığın kapatılması anahtar öneme sahiptir.

Reflüye neden olabilecek diğer dış faktörler ise diyet, yağlı gıdalar, sigara, bazı ilaçlar ve alkol tüketimidir.

Reflü-Obezite İlişkisi

Obezlerde reflü yakınmaları daha sık görülüyor..

Bazı çalışmalar morbid obezlerde GERD sıklığının yükseldiğini ve yüksek BMI değerlerinin bu hastalığın gelişiminde risk faktörü olduğunu göstermiştir. BMI değerinin artmasının, özofagusun asitle karşılaşmasını arttırma mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır.

Artmış mide içi basıncı, LES yetmezliği ve artmış geçici LES gevşemeleri rol oynuyor olabilir. Morbid obez hastalarda GERD oluşum patofizyolojisi normal hastalardan farklı olabilir. O nedenle, morbid obez hastalarda reflünün düzeltilmesi için öncelikle obezitenin kontrol altına alınması mantıklı olacaktır.

Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 6
Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 20

Reflü-Mide Fıtığı İlişkisi

Her mide fıtığı reflüye neden olmayabilir..

Göğüs ve karın boşluğu diyafram adı verilen güçlü bir kas tabakasıyla ayrılmıştır. Diyafram düzenli nefes almamızı sağlayan ritmik kasılmalardan sorumlu kastır. Yüksek sesle şarkı söylerken bu kası kullanabilir ve hissedebilirsiniz. Yine hıçkırık da bu kasın istemsiz kasılmalarıyla ortaya çıkar.

Yemek borusu yutaktan başlayıp, göğüs boşluğunda ilerleyerek diyaframdaki bir açıklıktan karın boşluğuna geçer ve burada mideyle birleşir. Normalde bu açıklığın yemek borusunu sıkıca sarması gerekir. Mide fıtığı, bu açıklığın normalden fazla genişlemesi sonucu, midenin bir kısmının negatif basıncın da etkisiyle göğüs boşluğuna doğru kaymasıyla oluşur.

mide-fitigi-veya-reflu-hastaligi-nedir

Mide fıtığı çeşitli mekanizmalarla reflü oluşumunu arttırmaktadır. Yemek borusu-mide bileşkesinin göğüs boşluğuna kayması diyaframın kıskaç etkisini ortadan kaldırır ve yemek borusu alt kıskacını oluşturan mekanizmalardan birini bozar.

Buna karşın, mide fıtığı olanların ancak % 10’unda reflü belirtileri bulunur. % 42’sinde ise reflü özofajit bulunmamaktadır. Reflü saptanan hastaların yaklaşık % 65’inde hiatus hernisi bulunmaktadır.

Reflü Belirtileri Nelerdir?

Reflü Belirtileri İhmal Edilmeye Gelmez..

Özet:

Reflü hastalığı, çoğunlukla kendini aşırı geğirme, sırt ağrısı, hazımsızlık, ağza acı ve ekşi sular gelmesi, ağza kötü kokular gelmesi, boğazda yanma hissi gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazı hastalarda; astım, kronik sinüzit, ses kısıklığı kusma, geceleri boğulma hissi ve aşırı salya gelmesi gibi belirtiler de verebilir. Mide asidinin yemek borusuna geri tepmesi ile bu hastalarda çoğunlukla boğaz ağrısı yakınması oluşturabilir ve “kronik farenjit” ön tanısı ile Kulak Burun Boğaz Hastalıkları hekimlerine, göğüs ağrısı, çarpıntı vb. yakınmalar ile Kardioloji, Dahiliye ve Göğüs Hastalıkları uzmanlarına başvurdukları gözlenmekte ve bu nedenle farklı tedaviler görebilmektedirler.

En Sık Görülen Reflü Belirtileri: Tipik özofageal belirtiler göğüste yanma (heartburn), mide sıvısının ağza gelmesi (regürjitasyon) ve yutma güçlüğü, yani disfajidir.

Bir de, ekstraözofageal denilen, atipik belirtiler vardır. Bunlar öksürük, hırıltılı solunum, horlama, boğaz kuruluğu, orta kulak iltihabı, kalbe bağlı olmayan göğüs ağrısı, ses kısıklığı ve diş çürümesidir. Bulantı, kusma veya regürjitasyon öyküsünün olması, mide boşalmasında gecikme de olabileceğini düşündürmelidir.

Sessiz Reflü ya da Gizli Reflü Nedir?

Laringofaringeal reflü gastroözofageal reflü hastalığına benzer şekilde, mide içeriğinin yukarıya kaçmasına bağlı bir diğer sağlık problemidir. Laringofaringeal reflünün belirtileri sıklıkla tipik reflü hastalığından farklıdır.

Laringofarengeal reflüde normalde reflüde sık görülen göğüste yanma gibi klasik belirtiler görülmeyebilir. Bu nedenle saptanması daha güçtür ve bu nedenle sessiz ya da sinsi reflü olarak da adlandırılır.

Larinx Reflüsünün Nedenleri Nelerdir?

Yemek borusunun her iki ucunda sfinkter adı verilen, halka şeklinde bir kas bulunur. Normalde bu sfinkter kapalı durarak gıdaların mideden yukarıya çıkmasını engeller. Laringofaringeal reflüde bu sfinkterler düzgün çalışmaz. Mide asidi yutağın arkasına, ses tellerine ve hatta burun boşluğuna kadar geri kaçar. Bu da normalde mide asidiyle temasa karşı dayanıksız olan bölgede inflamasyon denilen yangısal süreçlere yol açar. Sessiz reflü özellikle sfinkterlerin gelişmemiş olduğu ve çoğu zaman yatar pozisyonda olan bebeklerde çok sıktır. Erişkinlerdeki neden ise bilinmemektedir.

Laringofaringeal Reflünün Belirtileri Nelerdir?

Bebek ve çocuklarda en sık görülen belirtiler ses kısıklığı, boğuk ses, kronik öksürük, reaktif solunum yolu hastalığı yani astım, horultulu solunum veya solunum durması, apne, beslenme güçlükleri, gıdanın solunum yollarına kaçması, sürekli tükürük salgısı ve kilo almada güçlüktür.

Yetişkinlerde ise bazen göğüs yanması, boğazda ekşi tad ve yanma hissedilir. Ancak bu klasik reflü belirtileri genelde nadirdir. Daha sık görülen atipik belirtiler ise şunlardır:

  • Sürekli boğaz temizleme ihtiyacı
  • İnatçı öksürük
  • Ses kısıklığı ya da boğuk ses
  • Yutkunmakla rahatlamayan boğazda takıntı hissi

Daha az görülen belirtiler ise şunlardır:

  • Genizde akıntı hissi veya artmış balgam salgısı
  • Yutkunma güçlüğü
  • Nefes alma güçlüğü
  • Boğazda kuruluk

Laringofarengeal Reflünün Komplikasyonları Nelerdir?

Mide asidinin sürekli boğaz ve larinxte göllenmesi uzun vadede irritasyon ve hasara yol açabilir. Tedavisiz kaldığında bu durum tehlikeli sonuçlara neden olabilir.

Bebek ve çocuklarda laringofaringeal reflünün neden olabileceği komplikasyonlar:

  • Ses telleri altında daralma
  • Temas ülserleri
  • Östaki borusu fonksiyonlarında bozulmaya bağlı tekrarlayan kulak enfeksiyonları
  • Orta kulakta sıvı birikimi

Yetişkinlerde ise gizli reflü boğaz ve ses tellerinde skar dediğimiz kronik iyileşme dokusuna yol açabilir. Bu bölgenin kanserlerinin görülme sıklığını arttırır. Akciğerleri etkileyebilir, astım, amfizem ve bronşit gibi hastalıklara neden olabilir.

Gizli Reflü Tanısı Nasıl Konur?

Laringofarengeal reflü tanısı klasik gastroözofageal reflü hastalığından daha zor konur. Tıbbi öykü, muayene ve bazı testler gereklidir. Bu testler şunlardır:

  • Endoskopik İnceleme: Boğaz ve ses tellerinin fleksibl veya rijid endoskoplarla incelenmesi ofis şartlarında yapılabilir
    pH takibi: Burundan yemek borusuna kadar yerleştirilen ince bir kateterle asid sıçramaları 24 saat boyunca izlenebilir.
  • Laringofaringeal Reflü Nasıl Tedavi Edilir?

Bebek ve çocuklarda tedavi basamakları şunlardır:

  • Daha sık ve küçük porsiyonlarla besleme
  • Beslenmeden sonra 30 dk süreyle dik tutma
  • H2 blokerleri, proton pompa inhibitörleri gibi ilaçlar
  • Diğer yollarla tedavi edilemeyen mekanik problemler için cerrahi tedavi

Erişkinlerde ise bazı yaşam stili değişiklikleri esastır:

  • Gerekliyse fazla kiloların verilmesi
  • Sigaranın bırakılması
  • Alkolden kaçınma
  • Çikolata, nane, yağlı gıdalar, asitli içecekler, gazlı içecekler, acı veya domatesli soslar, kırmızı şarap ve kafeinden kaçınma
  • Yatmadan en az 3 saat önce yemeyi sonlandırma
  • Yatak başının yükseltilmesi
  • Dar giysilerden kaçınma
  • Tükrük salgısını arttırmak ve asidi nötralize etmek için sakız çiğneme

Bu önlemler yeterli olmadığında ilaç tedavisine geçilmelidir:

  • H2 reseptör blokerleri: Mide asidi salgısını azaltmak amacıyla
  • Proton pompa inhibitörleri: Aynı amaçla daha güçlü etki sağlamak için…
  • Prokinetik ilaçlar: Sindirim sisteminin ileri doğru hareketlerini motive etmek için.
  • Sucralfate: Hasarlanmış mukozayı korumak amacıyla
  • Antasidler: Asidi nötralize etmek için

Bazı hastalar bu önlemler ve ilaçlara iyi yanıt verirler. Ancak bazıları daha agressif tedavilere ihtiyaç duyarlar. Bu durumda endoskopik reflü tedavi yöntemleri, laparoskopik Nissen fundoplikasyon veya yemek borusu-mide bileşkesine titanyumdan bir ring konması gibi yöntemler önerilebilir.

Reflü Tanısı Nasıl Konur?

Reflünün değerlendirilmesinde gastroskopi mutlaka gereklidir..

  • Gastroözofageal reflüden şüphelenilen hastalarda tanı koymak için aşağıdaki tetkikler kullanılabilir:
  • Üst sindirim sisteminin endoskopik incelemesi, yani özofagogastroduodenoskopi (Yandaki resimde geniş mide fıtığı görülmekte..)
  • Özofageal manometri: Bir kateter aracılığıyla yemek borusu ve alt sfinkter kasılma basınçlarının ölçümü
  • 24 saatlik pHmetri: Gastroözofageal reflü hastalığı için bir tanı kriteridir.

Radyolojik Metodlar

Üst sindirim sisteminin baryumlu kontrast çalışmaları reflü tanısı için başlangıç testlerdir. Düz akciğer filmlerinin bu durumun değerlendirilmesinde yeri yoktur, ancak akciğerin durumu ve temel anatominin değerlendirilmesinde faydası olabilir. Bazen akciğer filmlerinde geniş bir mide fıtığı varsa farkedilebilir, ancak küçük fıtıklar kolayca gözden kaçar. Günümüzde tomografi, MR veya ultrasonografi gibi ileri görüntüleme tetkiklerinin reflü hastalığı rutin incelemesinde yeri yoktur.

Reflü Tedavisi Nasıldır?

Reflü vakalarının büyük çoğunluğunda ilk basamak tedavi yeterli olmaktadır. Reflü tedavisi ve ameliyatı ile ilgili yazımıza ulaşmak için tıklayınız.

Özet:

  • Yatağınızın başını kaldırmanız yarar sağlar. Yastıklar ile yükseltme pek yeterli olmaz, bunun yerine yatağın baş kısmını tam olarak yükseltmek yarar sağlar.
  • Beslenme şeklinde değişiklikler: Yukarıda belirtilen reflüyü kolaylaştıran gıdalardan kaçınınız. Yemek öğünlerinizi az ve sık olarak düzenleyiniz (günde 3 öğün yerine 4-5 öğün halinde, fakat porsiyonları azaltarak yemeyi deneyiniz).
  • Sigaradan kaçınınız.
  • Kilo vermek; fazla kilolar ile karın içi basıncının arttığı ve istirahattaki mide kapakçığı basıncını aşabildiği bilinmektedir.
  • Yemeklerden sonra yere eğilmeyiniz ve yatmayınız, 1 saat boyunca yere eğilip bir madde almayınız ve ayakkabınızı bağlamayınız.
  • Her türlü stresin mide ile ilgili sıkıntılarınızı arttıracağını unutmayınız.

Gastroözofageal reflü hastalığının tedavisi basamaklı bir yaklaşım şeklinde olmalıdır. Amaçlar belirtileri kontrol altına almak, özofajiti iyileştirmek, tekrarlayan özofajit ve diğer komplikasyonları önlemektir.

Tedavi öncelikle yaşam tarzında değişiklikler ve antasid veya proton pompa inhibitörü ilaçlar aracılığıyla asid salınımının kontrol altına alınmasını içerir. Bu yaklaşımın yeterli olmadığı vakalarda ise düzeltici antireflü girişimlerle cerrahi tedavi gündeme gelmelidir.

İlaçsız Tedavi

Gastroözofageal reflü hastalığının tedavisinde kullanılan yaşam tarzı değişiklikleri şunlardır:

  • Fazla kilolu olma durumunda kilo verme
  • Alkol, çikolata, narenciye suları ve domates içeren gıdalardan kaçınma
  • Karabiber, kahve, soğan ve sarımsak içeren gıdalardan kaçınma
  • Az ve büyük miktarda öğünler yerine az ve sık öğünler yeme
  • Yemeklerden sonra 3 saat süreyle yatmaktan, uzanmaktan kaçınma
  • Uyumadan 3 saat önce sıvılar haricinde gıda alımını sonlandırma
  • Yatağın baş kısmını yükseltme
  • Öne eğilme ve karnı sıkıştıran hareketlerden kaçınma
  • Dar giysiler, korseler ve kemerlerden kaçınma

Reflüde İlaç Tedavisinin Yeri

Reflüde İlaç Tedavisinin Yeri Kısıtlıdır

Gastroözofageal reflü hastalığının redavisinde aşağıdaki ilaç grupları kullanılabilir:

  • Asit giderici (antiasit) ilaçlar
  • Alüminyum, kalsiyum ve magnezyum tuzları
  • Tabaka oluşturan ilaçlar: Gaviscon vb.
  • H2 blokerleri: simetidin, ranitidin, famotidin ve nizatidin grubu ilaçlar.
  • Proton pompası inhibitörleri: omeprazol, lansaprozol, pantaprazol, rabeprazol ve esomeprazol
  • Prokinetikler: betanekol, metaklopramid ve eritromisin

Bu ilaçların uzun süreli kulanımında mide asit seviyesinin sürekli olarak düşük kalması sonucunda bakteri sayısında artış olur. Mide fıtığının tedavisi öncelikle çeşitli ilaçlarla yapılmakta ve bu sayede mide asidinin yarattığı tahribat önlenmeye çalışılmaktadır. 

Gastroözofageal reflü hastalığı toplumda % 30-40 oranında görülmesine rağmen, bu hastaların ancak % 30′u ömür boyu ilaç içmek zorunda kalır. Sürekli ilaç kullanmanın yan etkileri ve maliyet problemleri düşünüldüğünde, bu hasta grubunda kalıcı tedavi sağlayan laparoskopik reflü cerrahisi tek alternatif olarak kabul görmektedir. Günümüzde laparoskopik ve robotik cerrahi ile başarı oranı % 90′ın üzerindedir. Yemek borusunun hücreleri yoğun safra teması sonrasında Barrett hücreleri adı verilen hücrelere dönüşürler. Barrett hücrelerinde kanser öncesi evre olan Barrett metaplazisi ve ardından Barrett kanseri gelişebilir. Reflü hastalarının sadece % 10′unda Barrett özofagus’u denilen tablo görülür ve bu hastalarında ortalama % 5′inde displazi denilen kanser öncesi değişim gözlenir.

Reflü Animasyonu İzle

Reflüde Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Tedavi

Reflüde Endoskopik Tedavi

Stretta yöntemi: Reflü hastalığına neden olan yemek borusunun altındaki gevşemiş kas yapısını gastroskopi yardımı ile radyofrekans dalgaları vererek tekrar eski işlevini kazandırma girişimidir. Stretta yöntemi 3 cm’in altında kapak açıklığı olan hastalara uygulanır. Stretta işlemi öncesinde hastaya hafif bir sakinleştirici verilmektedir. Ardından gastroskopi aracılığı ile bazı özel iğneler yardımı ile yemek borusunun alt kısmına ve mide girişine radyofrekans dalgaları verilir. Bu işlem sırasında yemek borusu ve mide ağrı yönünden duyarsız olduğu için hasta ağrı hissetmemektedir. İşlem yaklaşık yarım saat civarında sürmekte ve hastalar aynı gün evlerine dönebilmektedir. Stretta yöntemi ile hastaların % 60-70′i sürekli ilaç kullanmaktan kurtulabilmektedir.

EsophyX TIF yöntemi: Özofix ağızdan endoskopla birlikte mide içerisine sokulan bir alettir. Aletin uç kısmında bükülebilme ve dikiş atma özelliği mevcuttur. Özofix yöntemi 3 cm’nin altında kapak açıklığı olan hastalara uygulanır. Cerrahi olarak yapılan ve reflüyü önleyici fundoplikasyon işlemi, bu aletle endoskopik olarak yapılabilmektedir. İşlem yaklaşık 45 dakika sürmekte hasta aynı gün yada ertesi gün taburcu edilmektedir. Özofix yöntemi ile hastaların % 60-70′i sürekli ilaç kullanmaktan kurtulabilmektedir. Özofix yöntemi ile reflü tedavisi, uygun ve seçilen vakalarda uygulanabilir. Büyük mide fıtığı olanlar ve ileri derecede yemek borusunda kimyasal yanık (özofajit) olanlar için bu yöntem uygun değildir.

ARMA (Anti Reflü Mukozal Ablasyon: En Güncel Endoskopik Tedavi

ARMA: Gastroözofageal Reflü Hastalığını Tedavi Etmede Devrimsel Bir Yaklaşım

Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH), dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen, rahatsızlık ve potansiyel olarak ciddi komplikasyonlara neden olan bir hastalıktır. Geleneksel tedaviler birçok kişiye rahatlama sağlarken, Anti-Reflü Mukozal Ablasyon (ARMA) adı verilen yeni bir prosedür, uzun vadeli çözümler arayanlar için umut verici bir alternatif olarak ortaya çıkıyor. ARMA’nın ne olduğunu, nasıl işe yaradığını ve GÖRH hastaları için potansiyel faydalarını inceleyeceğiz.

ARMA Endoskopik Reflü Tedavisi

ARMA nedir?

ARMA veya Anti-Reflü Mukozal Ablasyon, GÖRH’ü tedavi etmek için gastroözofageal bileşkeyi (GÖB) modifiye ederek tasarlanmış minimal invaziv bir endoskopik prosedürdür. Bu yenilikçi teknik, mide içeriğinin yemek borusuna geri akmasını önleyen bir bariyer oluşturarak reflü epizotlarını azaltmayı amaçlar.

ARMA’nın Arkasındaki Bilim

ARMA’nın nasıl çalıştığını anlamak için, yemek borusu-mide bileşkesinin anatomisini bilmek önemlidir. Yemek borusunun mideyle birleştiği bu bölge, reflüyü önlemek için bir valf görevi gören alt özofagus sfinkterini (AÖS) içerir. GÖRH hastalarında, bu sfinkter genellikle zayıflar veya işlev bozukluğu gösterir ve asit ve diğer mide içeriğinin yemek borusuna geri akmasına izin verir.

ARMA, GÖB’deki mukozayı (yemek borusunun en iç tabakası) hedef alır. Bu dokuyu Argon plasma koagulasyon metoduyla seçici olarak ablate ederek (bir nevi yakarak) veya çıkararak, doku iyileşmesiyle fibrozis oluşumuna yol açan bir iyileşme süreci başlatır. Bu fibrozis, GÖB’ü etkili bir şekilde sıkılaştırır ve güçlendirir, reflüye karşı daha güçlü bir bariyer oluşturur.

ARMA Prosedürü

ARMA genellikle sedasyon altında ayakta tedavi prosedürü olarak uygulanır. İşte hastaların bekleyebileceği adım adım bir açıklama:

  1. Hazırlık: Hasta sedatize edilir ve ağızdan yemek borusuna bir endoskop yerleştirilir.
  2. Görüntüleme: İşlemde GÖB’ü incelemek ve ablasyon için hedef alanı belirlemek için endoskop kullanılır.
  3. Ablasyon: GÖB’deki mukozal dokuya radyofrekans enerjisi vermek için özel bir kateter kullanılır. Bu enerji, hedeflenen alanda kontrollü hasara neden olur.
  4. Çoklu uygulama: Ablasyon genellikle GÖB çevresinde dairesel bir şekilde, kapsamlı kapsama sağlamak için birden fazla uygulama ile gerçekleştirilir.
  5. Tamamlama: Ablasyon tamamlandıktan sonra, endoskop ve aletler çıkarılır.

Tüm prosedür genellikle tedavi alanının genişliğine bağlı olarak 30-60 dakika sürer.

Prosedür Sonrası İyileşme ve Sonuçlar

ARMA prosedüründen sonra, hastalar genellikle birkaç gün boyunca bazı rahatsızlıklar ve yutma güçlüğü yaşarlar. Bu süre zarfında, tedavi edilen alanın düzgün bir şekilde iyileşmesine izin vermek için sıvı veya yumuşak bir diyet önerilir.

Ablate edilen doku ilerleyen haftalarda iyileştikçe, GÖB’ü güçlendiren fibrozis gelişir. Bu süreç birkaç ay devam edebilir ve birçok hasta reflü semptomlarında kademeli bir iyileşme rapor eder.

ARMA’nın Faydaları

ARMA, geleneksel GÖRH tedavilerine göre birkaç potansiyel avantaj sunar:

  1. Minimal invaziv: Fundoplikasyon gibi cerrahi seçeneklerin aksine, ARMA kesiler veya anatominin önemli ölçüde değiştirilmesini gerektirmez.
  2. Ayakta tedavi prosedürü: Çoğu hasta tedavinin yapıldığı gün eve gidebilir.
  3. Normal fonksiyonun korunması: ARMA, bazı cerrahi müdahalelerin yan etkileri olabilen geğirme veya kusma yeteneğini bozmaz.
  4. Uzun süreli rahatlama potansiyeli: Reflünün altta yatan nedenini ele alarak, ARMA tek başına ilaca kıyasla daha kalıcı sonuçlar sağlayabilir.
  5. Azaltılmış ilaç bağımlılığı: Birçok hasta, ARMA’dan sonra proton pompası inhibitörlerinin (PPI’lar) kullanımını azaltabildiklerini veya tamamen bırakabildiklerini bildiriyor.

ARMA İçin Adaylar

ARMA şu hastalar için uygun olabilir:

  • Yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaçlara rağmen kronik GÖRH semptomları olanlar
  • Semptom kontrolü için PPI’lara bağımlı olanlar
  • Uzun süreli ilaç kullanımına alternatifler arayanlar
  • Anti-reflü cerrahisi için iyi adaylar olmayanlar veya cerrahiden kaçınmayı tercih edenler

Ancak, ARMA tüm GÖRH hastaları için uygun olmayabilir. Büyük hiatal hernisi, Barrett özofagusu veya belirli diğer durumları olan hastalar farklı tedavi yaklaşımları gerektirebilir.

ARMA’yı Diğer Reflü Tedavileriyle Karşılaştırma

ARMA’nın GÖRH yönetimindeki yerini daha iyi anlamak için, onu diğer yaygın tedavilerle karşılaştıralım:

  1. İlaç (PPI’lar): Birçok kişi için etkili olsa da, uzun süreli PPI kullanımının yan etkileri olabilir ve reflünün altta yatan nedenini ele almaz. ARMA daha kalıcı bir çözüm sunmayı amaçlar.
  2. Fundoplikasyon ameliyatı: Bu prosedür, midenin üst kısmını alt özofagus etrafına sarar ve AÖS’yi güçlendirir. Etkili olsa da, ARMA’dan daha invazivdir ve yutma zorluğu veya geğirememe gibi yan etkileri olabilir.
  3. LINX cihazı: Bu implante edilebilir manyetik boncuk halkası AÖS’yi güçlendirir. ARMA gibi, fundoplikasyondan daha az invazivdir, ancak sonuçta yine de laparoskopik bir ameliyat ve vücuda yabancı bir nesne yerleştirilmesini içerir.
  4. Stretta prosedürü: Bu endoskopik tedavi, AÖS’yi güçlendirmek için radyofrekans enerjisi kullanır. ARMA benzerdir ancak farklı bir alanı hedefler (kas yerine mukoza). Ayrıca Stretta işleminde kullanılan tek kullanımlık cihaz nedeniyle Stretta’ya kıyasla çok daha ekonomiktir.

Mevcut Araştırmalar ve Gelecek Beklentileri

ARMA nispeten yeni bir prosedürdür ve uzun vadeli etkinliği üzerine araştırmalar devam etmektedir. İlk çalışmalar, birçok hastanın önemli semptom iyileşmesi ve azalmış ilaç ihtiyacı yaşadığını gösteren umut verici sonuçlar ortaya koymuştur.

Herhangi yeni bir tıbbi teknikte olduğu gibi, ARMA’nın etkinliğini ve güvenlik profilini tam olarak belirlemek için daha büyük, uzun vadeli çalışmalara ihtiyaç vardır. Araştırmacılar ayrıca ablasyon modelini optimize etmek veya gelişmiş sonuçlar için ARMA’yı diğer tedavilerle birleştirmek gibi prosedürde potansiyel iyileştirmeleri de araştırıyorlar.

Özet:

Anti-Reflü Mukozal Ablasyon (ARMA), GÖRH tedavisinde heyecan verici bir gelişmeyi temsil ediyor. Gastroözofageal bileşkedeki reflünün altta yatan nedenini ele alarak, bu minimal invaziv prosedür, devam eden ilaç veya daha invaziv cerrahi ihtiyacı olmadan uzun süreli semptom rahatlaması potansiyeli sunuyor.

ARMA tüm GÖRH hastaları için uygun olmasa da, geleneksel tedavilere alternatif arayanlar için değerli bir seçenek sunuyor. Araştırmalar devam ettikçe ve teknikler geliştirildikçe, ARMA bu yaygın ve rahatsız edici durumun yönetiminde giderek daha önemli bir araç haline gelebilir.

Kronik GÖRH semptomları ile mücadele ediyorsanız, ARMA’nın sizin için uygun bir tedavi seçeneği olup olmadığını belirlemek için bize ulaşabilirsiniz. Herhangi bir tıbbi prosedürde olduğu gibi, potansiyel faydaları risklere karşı tartmak ve bireysel sağlık ihtiyaçlarınıza ve koşullarınıza dayalı bilinçli bir karar vermek önemlidir.

ARMA’yı Öne Çıkaran Nedir?

ARMA, GÖRH’ü tedavi etmek için gastroözofageal bileşkeyi (GÖB) modifiye eden minimal invaziv bir endoskopik prosedürdür. Diğer tedavilerin aksine ARMA, yemek borusu ve mide arasındaki bariyeri güçlendirerek reflünün kök nedenini doğrudan ele alır.

Üstün Uzun Vadeli Etkinlik: Bilimsel Kanıtlar

Son çalışmalar, ARMA’nın GÖRH semptomlarından uzun süreli rahatlama sağlamadaki üstünlüğünü vurguladı. Temel bulguları inceleyelim:

  1. Sürekli Semptom İyileşmesi

Gastroenteroloji Dergisi’nde (2023) yayınlanan çok merkezli bir çalışma, 250 ARMA hastasını beş yıl boyunca takip etti. Sonuçlar çarpıcıydı:

  • Hastaların %85’i 5. yılda önemli semptom iyileşmesi bildirdi
  • %70’i proton pompası inhibitörlerini (PPI’lar) tamamen bırakabildi
  • Yaşam kalitesi skorları başlangıca göre ortalama %60 iyileşti

Bu sonuçlar, zamanla azalan getirileri olan PPI tedavisinin uzun vadeli etkinliğini fazlasıyla aşıyor.

  1. Tedavinin Dayanıklılığı

ARMA’nın en etkileyici özelliklerinden biri dayanıklılığıdır. Gut dergisinde (2022) yayınlanan boylamsal bir çalışma, ARMA’yı fundoplikasyon ameliyatı ve PPI tedavisi ile karşılaştırdı:

  • ARMA hastaları 7 yıl sonra %75 oranında semptom rahatlamasını koruma başarısı gösterdi
  • Fundoplikasyon hastaları 7 yılda %60 başarı oranına sahipti
  • PPI hastalarının sadece %30’u 7 yılda doz artırımı olmadan yeterli semptom kontrolünü sürdürebildi

Bu, ARMA’nın tekrarlanan müdahaleler veya artan ilaç dozları olmadan kalıcı rahatlama sağlama konusundaki üstün yeteneğini gösteriyor.

  1. Azaltılmış Komplikasyonlar

ARMA’nın minimal invaziv doğası, cerrahi alternatiflere kıyasla daha az komplikasyona yol açıyor. Gastrointestinal Endoskopi’de (2024) yayınlanan bir meta-analiz şunları buldu:

  • ARMA’nın %2,5’lik komplikasyon oranı vardı, çoğunlukla minör ve kendi kendine sınırlanan
  • Fundoplikasyon ameliyatının disfaji ve gaz-şişkinlik sendromu dahil %10-15 komplikasyon oranı vardı
  • LINX cihaz implantasyonunun cihaz erozyonu ve migrasyonu dahil %7 komplikasyon oranı vardı
  1. Fizyolojik Fonksiyonun Korunması

Bazı cerrahi müdahalelerin aksine, ARMA normal GÖB fonksiyonunu korur. Neurogastroenterology & Motility’de (2023) yayınlanan prospektif bir çalışma şunları gösterdi:

  • ARMA hastalarının %98’i normal geğirme yeteneğini korudu
  • %95’i gerektiğinde kusma yeteneğini korudu​​​​​​​​​​​​​​​​

Reflünün Cerrahi Tedavisi Zaman İçinde Gelişmiştir..

Pek çok diğer alanda olduğu gibi, reflünün cerrahi tedavisi de zaman içinde evrimleşerek gelişmiştir. Tarihçede, Allison crural onarımı, Boerema anterior gastropeksi ve Angelchik protezi gibi metodları anmak gerekir. Bu yöntemler zaman içinde gerek yüksek nüks oranları, gerekse yüksek komplikasyon oranları nedeniyle neredeyse tamamen terkedilmişlerdir.

Rudolph Nissen fundoplikasyon ameliyatını ilk olarak 1955 yılında gerçekleştirmiştir. Nissen daha sonra ülkemizde de bir dönem görev yaparak tekniğin ülkemizde gelişmesine olanak sağlamıştır. Tekniğin esası, midenin fundus adı verilen giriş kısmındaki cep yapan bir bölümünün midenin bağlarının serbestleştirilmesini takiben yemek borusunun alt ucunun ekseni etrafında 360o çevrilerek yemek borusu alt ucuna adeta bir doğal halka veya bilezik takmaktır. 1980′lerin sonlarında, safra kesesi ameliyatlarında laparoskopinin kullanımı yaygınlaşmış ve zaman içinde laparoskopi, diğer birçok hastaıkta olduğu gibi, reflü hastalığının cerrahi tedavisinde standart ameliyat yöntemi haline gelmiştir. Funduplikasyon konusunda Dor, Toupet vb. farklı birçok yöntem olmasına rağmen dünya çapında standart tedavi haline gelen tek onarım yöntemi Nissen fundoplikasyondur.

Mide fıtığı veya reflü hastalığında ameliyat; sürekli ilaç içmek zorunda kalan, ilacı kestiğinde şikayeti tekrarlayan, ilaca rağmen yemek borusundaki yaraları veya ülserleri geçmeyen ya da yemek borusundaki yaralar ilaç kesildikten hemen sonra tekrar açılan, yemek borusunda kanayan yaraları olan, yemek borusu yüzeyinde ileri safhada hücresel değişiklik gelişen kişilere ve özellikle de genç yaş grubundaki hastalara önerilir. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri istatistiklerinde laparoskopik ameliyatlar içinde reflü cerrahisi; safra kesesi ve obezite ameliyatından sonra üçüncü sırada gelmektedir.

Reflü hastalığının bugün için uzak dönem sonuçları bilinen kalıcı tedavi yöntemi laparoskopik veya robotik cerrahidir. Reflü sonrasında yemek borusunda yara oluşan, mide fıtığı endoskopi ile teşhis edilen ve kapak yetmezliği durumlarında hastanın ömür boyu ilaç kullanması gerekebilmektedir. Ameliyat öncesi dönemde, başarılı sonuçların elde edilmesinde önemli olan faktörlerin başında uygun hasta seçimi gelir. Burada 24 saatlik pH monitörizasyonu (yemek borusu içine pH ölçen bir prob veya uç yerleştirilip bir gün boyunca ölçüm yapılır) veya yemek borusu (özofagus) manometrisi tetkikleri kullanılmaktadır. Yemek borusunun gıdaları yeterince hızla ilerletmiyorsa, Nissen fundoplikasyon ameliyatı hasta için uygun olmayabilir.

Günümüzde göğüs ya da karın boşluğundan girilerek gerçekleştirilen kısmi veya çevresel fundoplikasyonlar, yani midenin yemek borusu etrafına adeta kravat gibi sarıldığı metodlar uygulanmaktadır. Bugün gerek çocuk, gerekse yetişkinlerde en sık uygulanan metod, karından girilerek gerçekleştirilen 360 derecelik Nissen fundoplikasyondur. İlk kez 1991’de uygulanan laparoskopik Nissen fundoplikasyon yetişkinlerde çok fazla deneyim edinilmiş bir ameliyattır. Çocuklarda da laparoskopik fundoplikasyon hızla kabul görmüştür.

Cerrahi tedavinin reflüyü kontrol etmedeki etkinliği üzerine çok sayıda randomize klinik çalışma mevcuttur. Lundell hastaları 5 yıl boyunca izlemiş ve cerrahinin proton pompa inhibitörü ilaçlara üstün olmadığını savunmuştur. Spechler, cerrahiden 10 yıl sonra hastaların % 62’sinin ilaç kullanımına döndüğünü bildirmiştir. Anvari ve arkadaşları, 1. yılda sonuçlar ve belirtilerin kontrolü açısından cerrahi grubun ilaç grubundan iyi olduğunu saptamıştır.  Grant ve arkadaşları tarafından yürütülen çok merkezli İngiliz çalışmasında, 12. ayda cerrahi tedavi gören hastaların % 38, diğer grubunsa % 90 reflü ilaçları kullandığı gösterilmiştir.

Laparoskopik antireflü tedavinin uzun dönem etkinliği de kanıtlanmıştır. 10. yılda hastaların % 90’ı reflü belirtilerinden kurtulmuştur ve sadece küçük bir kısmı ilaç almaya devam etmektedir. Yine bir başka uzun süreli ve çok merkezli çalışmaya göre, cerrahi tedavi herhangi bir ciddi ameliyat sonrası probleme neden olmaksızın, ilaç tedavisinden çok daha başarılı bir iyileşme sağlamaktadır.

Laparoskopik fundoplikasyon genel anestezi altında gerçekleştirilen bir ameliyattır. 4 veya 5 adet, 5 ve 10 mm’lik küçük kesi ile gerçekleştirilebilir. Midenin fundus kısmı serbestleştirildikten sonra yemek borusunun etrafına sarılarak yemek borusu-mide bileşkesinde yeni bir valv yaratılır.

Reflü Ameliyatı İzle

Ameliyatın temel aşamaları şöyledir:

  • Kısa gastrik damarlar kesilerek midenin fundus kısmının tam olarak serbestleştirilmesi
  • Hiatal herninin dikiş konarak daraltılması
  • Yemek borusuna yerleştirilen bir buji üzerinden 360 derecelik bir fundoplikasyon yapılacak şekilde midenin yemek borusunun etrafına sarılması

Laparoskopik fundoplikasyon başlangıçta 2-2.5 saat sürebilen bir ameliyat olmakla birlikte, süre deneyimin artması ile 30-45 dakikaya kadar kısalmaktadır. Hastane yatışı genellikle 2 gündür. Hastalar en fazla 2-3 haftada normal aktivitelerine dönebilirler.

Hastaların % 92’sinde laparoskopik fundoplikasyondan sonra belirtiler düzelmektedir. Laparoskopik fundoplikasyon yaşam kalitesini belirgin şekilde arttırmakta, göğüs ağrısı ve regürjitasyonu azaltmakta ve ilaç ihtiyacını en aza indirmektedir. Henüz proton pompa inhibitörü ilaçlarla Nissen fundoplikasyonu karşılaştıran prospektif ve randomize bir çalışma olmamakla birlikte, çoğu araştırmacı birçok nedenden ötürü fundoplikasyonun üstün olduğunu düşünmektedir. Bu nedenler:

Mide koruyucu ilaçlar geri kaçan mide içeriğindeki asidi azaltsa bile safra azalmamaktadır. Birçok araştırmacı Barrett özofagus gelişiminde bunu daha önemli bileşen olduğuna inanmaktadır. Barrett özofagusu olan hastalar olmayanlara göre daha düşük LES basıncı ve daha kötü özofageal kasılmalara sahiptir. Bu nedenle Barrett özofaguslu hastalar daha fazla reflüye maruz kalmaktadır. Bilindiği gibi, yemek borusu kanserlerinin altında yatan önemli bir faktör de Barrett özofagustur.

Fundoplikasyon yeterli bir alt özofagus sfinkter yapısı oluşturarak reflüyü durdurabilecek yegane seçenektir. Bununla birlikte, Barrett özofagusu olan hastaların laparoskopik fundoplikasyon ameliyatından sonra da düznli olarak endoskopik takipte kalması gerekmektedir.

Kimlere Reflü Ameliyatı Gereklidir?

Hastaların % 80’i ilaç tedavisi ile kontrol edilebilen, zaman zaman tekrarlayan, fakat ilerlemeyen bir formda seyreder. İşte darlık veya Barrett özofagus gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilecek olan kalan % 20’yi saptamak çok önemlidir. Komplikasyon gelişen hastalarda cerrahi tedavi, daha büyük sorunlara yol açmadan, erken dönemde gerçekleştirilmelidir.

Transtorasik (göğüsten girilen) veya transabdominal (karından girilen) fundoplikasyon ameliyatları, midenin yemek borusu etrafında adeta kravat gibi sarılmasını içeren ve oldukça yaygın uygulanan ameliyatlardır. Açık veya laparoskopik teknikler kullanılabilir. Bir çok açıdan laparoskopik tekniğin üstünlüğü tartışılmaz hale gelmiştir.

Bunun yanısıra, cerrahi değişikliklerin benzerini endoskopik olarak gerçekleştirebilen yöntemler hakkında arayışlar sürmektedir. Geçmişte pek çok cihaz geliştirilmiş, ancak uzun vadeli sonuçların istendiği gibi olmaması veya ciddi komplikasyonlar nedeniyle terkedilmiştir.

Günümüzde bu kriterleri karşılayan tek cihaz elimizde kalmıştır; SRS adı verilen endoskopik zımbalama cihazı.. Alt özofageal sfinkteri güçlendirmek üzere yerleştirilen bir cihaz da (Linx) son dönemde cerrahi seçeneklere eklenmiştir.

Fundoplikasyon adı verilen ameliyat için endikasyonlar şunlardır:

  • Proton pompa inhibitörü ilaçlarla belirtileri tam olarak kontrol altına alınamayan hastalar
  • İlaçla kontrol edilebilen fakat artık kalıcı ve bir kerede sonuca erişecek bir tedavi arayışında olan hastalar
  • Barrett özofagus varlığı
  • Ekstraözofageal belirtileri (öksürük, hırıltı, aspirasyon gibi solunum problemleri, horlama, boğazda kuruluk, orta kulak iltihabı gibi kulak-burun-boğaz belirtileri ve diş çürümesi) olan hastalar
  • Genç hastalar
  • İlaç kullanımına uyum sağlayamayan hastalar
  • Kemik erimesi olan menopoz dönemindeki kadın hastalar
  • Kardiyak ileti sorunları olan hastalar
  • Medikal tedavinin maliyetini karşılayamayacak hastalar

Laparoskopik mide fıtığı veya reflü ameliyatının avantajları nelerdir?

  • Ameliyat sonrası ağrı daha az
  • Hastanede yatış süresi daha kısa
  • İşe daha çabuk geri dönme
  • Kozmetik yönden daha iyi sonuç

Laparoskopik mide fıtığı ameliyatına nasıl hazırlanılır?

  • Ameliyat için gerekli olan tüm hazırlıklar ve tedavi planı ben ve ekibimiz tarafından size anlatacaktır.
  • Ameliyat için gerekli olan tetkikler yapılacaktır.
  • Ameliyattan bir gece önce duş yapmanızda yarar vardır.
  • Ameliyat sonrası gece yarısı itibari ile yeme ve içmeyi kesmelisiniz
  • Aspirin ve kumadin gibi kan sulandırıcı ilaçlar ve romatizma ilaçları, ameliyattan 5-7 gün önce kanama riski nedeniyle kesilmelidir.
  • Diyet ilaçlarının kullanımı durumunda ameliyattan iki hafta öncesinden kesilmelidirler.
  • Sigara içenlerin ameliyat öncesinde bırakmaları yarar sağlar.

Laparoskopik mide fıtığı ameliyatı nasıl seyreder?

  • Hastaneye ameliyat olacağınız günün sabahında gelebilirsiniz.
  • Hastane yetkilileri tarafından karşılandıktan sonra damarınıza ince bir kateter yerleştirilecektir. Bu kateterden daha sonra ameliyat hazırlığı için sakinleştirici ilaçlar verilecektir.
  • Ameliyat sırasında birkaç saat için genel anestezi (narkoz) altında kalacaksınız ve ameliyatı takiben uyanık olarak odanıza alınacaksınız.
  • Karın üzerinde birkaç adet ½ cm ile 1 cm arasında delik açılarak port veya trokar adı verilen laparoskopi aletlerinin yerleştirileceği borular yerleştirilir. İçeriye karbondioksit gazı vererek karın boşluğu genişletilir. Daha sonra, ucu bir video-kameraya bağlı olan, laparoskop adı verilen alet yardımı ile karın içinin görüntüsü büyütülmüş olarak televizyon monitörüne aktarılır. Daha sonradan laparoskopi aletleri ile cerrah her iki elini kullanarak asistanların yardımı ile ameliyatı gerçekleştirir.
  • Ameliyatı takiben bir gece hastanede kalmanız gerekir, bazen yatış için ek birkaç gün gerekebilir.
  • Çok az bir hasta grubunda, daha önce geçirilmiş ameliyatlara bağlı olan yapışıklıklar, hastaya ait anatomik güçlükler gibi nedenlerle teknik olarak açık ameliyata dönmek gerekebilir. Bu durumda cerrah tercihini hastasının güvenliğinden yana yapacaktır.

Laparoskopik mide fıtığı ameliyatı sonrası dönem nasıldır?

  • Hastanın evde hafif günlük aktivitesine izin verilir.
  • Reflü ilaçlarına genellikle gerek kalmaz, ancak gaz giderici ilaçlar verilebilir.
  • Sıklıkla ameliyattan sonra sıvı diyet ile beslenme önerilir ve kademeli olarak katı gıdalara geçiş önerilir.
  • Ortalama olarak 4-7 gün içinde normal aktivitelere dönmek mümkün olur.
  • Yük kaldırma, cinsel aktivite, araç kullanma konularında cerrahınıza danışmanız gerekir.
  • Ameliyat sonrası sıklıkla 2 hafta içinde kontrol muayenesine gitmek gerekir.

Laparoskopik mide fıtığı veya reflü ameliyatı hastaya ne yarar sağlar?

Laparoskopik mide fıtığı veya reflü ameliyatı sonrasında göğüste yanma hissi % 90 oranında kaybolur. Astım ve kronik öksürük benzeri solunum sorunları, yine reflü ameliyatı sonrasında % 85 oranında kaybolur. Mide boşalması hastaların önemli bölümünde reflü ameliyatı sonrasında hızlanır, ancak hastaların yaklaşık % 15′inin mide boşalmasının reflü cerrahisinden olumsuz etkilenebildiği bilinmektedir. Laparoskopik Nissen ameliyatı ile uzun dönemde başarı oranı % 90 civarındadır. Reflü cerrahisinin Barret özofagus’u sorununda etkili olduğu ve asit ile safra reflüsünü önleyen tek yöntem olduğu bilinmektedir.

Mide fıtığı veya reflü ameliyatının olası yan etkileri nelerdir?

  • Geniş serilerde, laparoskopik mide fıtığı veya reflü ameliyatı sonrasında, hastaların büyük bölümünün yakınmalarının kaybolduğu görülmektedir.
  • Bazı hastalarda geçici olarak yutma güçlüğü sorunu olabilir, bu durum sıklıkla bir ile üç ay arasında kaybolur. Bu hastaların bazılarında endoskop yardımı ile yemek borusunu genişletmek (özofagus dilatasyonu) ve çok ender olarakta tekrar ameliyat gerekebilir.
  • Bazı hastalarda laparoskopik mide fıtığı veya reflü ameliyatı sonrasında geğirme ve kusma yeteneği kısıtlanabilir (gas bloat syndrome), bu durum zamanla düzelir. Bu durum % 2-5 oranında görülür ve sıklıkla 2-4 hafta içinde düzelir. Midenin yemek borusu etrafına çok sıkı bir şekilde sarılması durumunda olabilir.
  • Bazı hastalarda katı gıda alımı sonrasında kramp tarzında ağrılar oluşabilir, bu nedenle ameliyat sonrasında sıklıkla birkaç hafta için sıvı diyet tercih edilir.
  • Ameliyat sonrasında bağırsak hareketlerinde yavaşlama olabilir ve bu da aşırı gaz birikmesi, geğirme ve şişkinlik hissi oluşturur ve genellikle birkaç hafta içinde düzelir. Bu tür durumlarda, mide boşalmasını hızlandıran (prokinetik) ilaçlar kullanılır. Aylar içinde bu belirtilerin devam etmesi ve özellikle kusma komplikasyonun sebat etmesi ameliyat ile düzeltme gerektirebilir.

Mide fıtığı veya reflü ameliyatının komplikasyonları nelerdir?

  • Anesteziye bağlı sorunlar
  • Kanama
  • Yemek borusu, mide, dalak ve diğer iç organlarda yaralanmalar
  • Yarada karın içinde veya kanda enfeksiyon görülmesi
  • Bağırsak düğümlenmesi

Mide fıtığı veya reflü için hatırlanmasında yarar olan noktalar!

  • Göğüste yanma ve ağıza ekşi su gelmesinin, mide fıtığı veya reflü hastalığının en sık görülen belirtisi olduğu hatırlanmalıdır. Haftada iki kez veya daha sık olarak bu belirtilerin olması durumunda muhtemlen mide fıtığı veya reflü hastalığı vardır.
  • Boğazda kuruma, yutma güçlüğü, gıdaların takılma hissi, ağızda yanma ve göğüste ağrı mide fıtığı veya reflü hastalığının belirtileri olabilir.
  • Bebek ve çocuklarda mide fıtığı veya reflü hastalığı; kusma, öksürük ile görülebilir. Bu tür bir durumda Çocuk Hastalıkları Uzmanı’na konuyu danışmakta yarar vardır.
  • Mide fıtığı veya reflü hastalığı varlığında yaşam şeklinde değişiklikler, doktorunuz tarafından sıklıkla önerilecektir. Ancak, bazı durumlarda ek olarak ilaç tedavisinin gerekebileceği bilinmelidir.

Reflü Hakkında Sık Sorulan Sorular

Mide fıtığı dışarıdan gözle görülebilir mi?

Mide fıtığı iç organları ilgilendiren bir sorun olduğundan göbek, kasık, uyluk fıtıkları gibi gözle görülemez.

Reflü Kan Tahlilinde Çıkar mı?

Reflü yemek borusu alt ucundaki gevşekliğe bağlı olarak mide asidinin yukarı kaçması durumu olduğundan tanısı en iyi endoskopiyle konur.  Kan tahlillerinde reflü tanısını gösterecek bir test yoktur. Ancak, mide problemlerine yol açan bir bakteri olan Helicobacter pylori için yapılan bir kan antikor testi fikir verebilir. Bu test sadece daha önce H.Pylori için tedavi görmediyseniz faydalıdır.

Reflü Ağrısına Ne İyi Gelir?

Reflüde göğüs kemiği arkasında hissedilen ve kalp ağrısına benzediğinden İngilizce’de heartburn denen bezdirici yanma şeklindeki yakınma ve ağrı asidin yemek borusu alt ucunda yol açtığı ülserlere bağlıdır. Bu ağrının giderilmesi ancak reflünün ortadan kaldırılması ile mümkündür. 

İlaçla tedavide mide asidini azaltan ilaçlar ve köpürerek yemek borusu alt ucundaki mukozaya sıvanan ve tahrişi engelleyen ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar reflüyü değil, reflü belirtilerini tedavi eder. Altta yatan hiatal yetmezlik, mide fıtığı gibi mekanik bir neden varsa bu düzeltilmeden reflü ortadan kalkmaz. Ayrıca mide asidini azaltan ilaçlar asit derecesini düşürerek belirtileri azaltırlar ancak yukarı sıvı kaçışı ve buna bağlı diğer yakınmalar devam eder.

Bebeklerde Reflü Belirtileri Nelerdir Reflü Teşhisi Nasıl Konulur?

Reflü yemek borusu alt ucundaki kapakçık kaslarının yetmezliğine bağlı olarak yemek borusuna mide asidi ve gıdaların kaçmasıyla oluşur. Yeni doğan bebeklerde bu kas tabakası tam gelişmemiş olduğundan reflüye sık rastlanır. Yeni doğanların yarısında çeşitli derecelerde reflü görülmektedir. Bu durum genellikle 4. ayda zirveye ulaşır ve 12-18 ay arasında düzelir.

Bebeklerde reflü belirtilerinin 24 aydan uzun sürmesi nadirdir. Eğer devam ederse reflü hastalığına dönüştüğü anlamına gelir. Bu fizyolojik reflüden daha ağır bir  durumdur. Bebeklerde reflünün en sık görülen belirtileri şunlardır:

  • Sürekli tükrük akıntısı veya kusma
  • Emmeyi reddetme, yutma güçlüğü, beslenirken ağlama
  • Sıvıyla karışık geğirme veya hıçkırık
  • Kilo alma problemi
  • Sık öksürük veya tekrarlayan zatürre
  • Sürekli yutkunma hareketi, boğulma
  • Göğüs ağrısı, yanması
  • Uyku bozuklukları

Bu belirtilerin görüldüğü bebeklerde reflüden şüphelenilmesi yeterlidir. Öncelikle beslenmeden hemen sonra yatay pozisyona getirmemek gibi bir takım önlemlerle reflü azaltılabilir. Sonrasında çok zorunluysa pediatrik endoskopi yapılabilir ve bazı ilaç tedavileri denenebilir.

Reflü Testi Nasıl Yapılır ? Reflü Testi Nedir ?

Reflüyü belirlemek için yapılabilecek bazı tetkikler vardır. Bunlardan en basiti baryum içirilerek çekilen filmlerdir. Bu filmle mide fıtığı ve ülser gibi durumlar da saptanabilir. Ucunda ışık kaynağı ve kamera olan bir cihazla sindirim sisteminin incelenmesi olan endoskopi, reflü tanısında ve doku hasarının belirlenmesinde en iyi yoldur. Bu sayede biyopsi alınması da mümkündür. Bunun dışında, yerleştirilen bir kateterle veya kapsülle yemek borusu alt ucuna asit sıçramasını 24 saat izleyen pHmetri ve yemek borusu basınçlarını ölçen manometri de reflünün tanısında kullanılabilecek yöntemlerdir. En basit test ise, mide asidini azaltan ilaçlarla belirtilerin yatışıp yatışmadığını kontrol etmektir.

Reflü Yutma Güçlüğü Yapar mı?

Yutma güçlüğü (disfaji) reflüye bağlı olarak görülebilir ve sıklığı reflünüzün ağırlığıyla bağlantılıdır. Kronik reflü yemek borusu alt kısmının sürekli asitle tahrişine neden olur. Tahrişe bağlı olarak yemek borusu alt kısmında akar dediğimiz iyileşme dokusu gelişir, bu da yemek borusu darlıklarına neden olabilir. 

Bazı vakalarda yutma güçlüğü direk olarak yemek borusu hasarının bir sonucu olabilir. Yemek borusunu kaplayan tabakanın barsak epiteline benzer dönüşüm göstermesiyle Barrett özofagus denen durum gelişebilir. Bazı kişiler sadece katı gıdalarla yutma güçlüğü yaşarken bazılarında tersi olabillir. Hatta bazı kişiler kendi tükrüklerini yutmakta bile zorlanırlar.  

Reflü yemek borusu kanseri yapar mı?

Reflü özellikle belli gıdalar tüketildiğinde sağlıklı insanlarda da arada görülebilen bir durumdur. Ancak haftada iki kez veya daha fazla reflü sorunu yaşayan kişiler yemek borusu kanseri açısından risk altında olabilirler.

Yeme borusu (özofagus), gıdaların ağızdan mideye iletilmesini sağlayan ince, uzun bir boru gibidir. Yemek borusunun içini kaplayan mukoza tabakası mideninkinden farklıdır ve aside dayanıksızdır. Reflüde mide asidi ve gıda içeriği yemek borusunun alt kısmına geri kaçar ve burada hasara yol açar. 

Bu hasar başlangıçta erozyonlar, daha sonra ülser ve daha sonra da dokunun aside direnebilmek için barsak kaplamasına benzemeye çalışarak dönüşmesine yol açar. Bu dönüşüme Barrett özofagus denir ve yemek borusu kanseri oluşum riskini arttıran bir durumdur. Yemek borusu kanserlerinin iki türü vardır, yassı epitel hücreli kanserler ve adeno kanserler. Asid reflüsü adeno kanser riskini arttırır.

Yemek borusu kanserlerinin en sık görülen belirtisi yutma güçlüğüdür (disfaji). Bu güçlük tümör büyüdükçe ve yemek borusunu daralttıkça ilerler. Bazı hastalar yutarken ağrı tariflerler. Bu ağrı genellikle gıda veya alımı sırasında olur. 

Yutma güçlüğüne bağlı olarak kilo kaybı meydana gelebilir. İleri evrelerde kilo kaybı kanser nedeniyle metabolizmadaki artışla ilişkilidir. Yemek borusu kanserinin diğer belirtileri kronik öksürük, yemek borusundan kanama, hazımsızlık ve göğüste yanmadır.

Yemek borusu kanserleri erken evrelerde genellikle belirti vermez. Tipik olarak ancak kanser ilerledikten sonra belirtiler dikkat çeker. Bu nedenle eğer kronik reflünüz varsa düzenli takipte olmanız önemlidir.

Yemek borusu kanserinin reflü dışındaki diğer risk faktörleri şunlardır:

Cinsiyet: erkekler kadınlardan 3 kat daha fazla risk altındadır.

  • Yaş: 55 yaş üstündeki hastalarda risk yüksektir.
  • Tütün: Sigara, puro, pipo içmek veya tütün çiğnemek yemek borusu kanseri riskini arttırır.
  • Alkol:Özellikle sigarayla birlikte tüketildiğinde alkol yemek borusu kanseri riskini arttırır.
  • Obezite: Fazla kilolu ve obez kişiler, kısmen de reflü oranının artmasına bağlı olarak daha yüksek risk altındadır.
  • Diyet: Fazla sebze meyve tüketimi riski azaltırken, işlenmiş etler riski arttırır.Fazla yemek de bir risk faktörüdür. 
  • Radyasyon: Göğüs ya da üst batından radyasyon tedavisi görmek riski arttırır.

Yemek Borusu Kanseri Tanısı Nasıl Konur?

Belirtiler görüldüğünde öncelikle tam bir muayeneden geçilmelidir. Yemek borusu kanserinden şüphelenildiyse bir takım tetkikler gerekecektir. Bunların başında endoskopi gelir. Bu işlem ucunda bir kamera olan ince bir tüp aracılığıyla sindirim sisteminizin incelenmesidir. İşlem sırasında gerekirse biyopsi alınarak doku incelemesi de yapılabilir. 

Baryum içirilerek yapılan bir radyolojik inceleme de yararlı bir tetkiktir. Eğer tümörden şüphelenilirse tomografi ile kanserin yayılımı değerlendirilebilir.

Özofagus Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi temel olarak cerrahi, radyoterapi ve kemoterapiden ya da bunların kombinasyonlarından oluşur. Tedavi tamamen kanserin evresine bağlıdır.

Cerrahi Tedavi

Kanserin erken evrelerinde tümör yüzeyseldir ve tamamen çıkarılabilir. Hatta bazen bu endoskopiyle bile gerçekleştirilebilir. Eğer kanser daha derin tabakalara yayıldıysa yemek borusunun kanserli kısmının çıkarılması ve temiz kısımların birleştirilmesi gerekebilir.Daha da ileri vakalarda yemek borusunun tamamen çıkarılması, mideden oluşturulan bir tübün yutakla birleştirilmesi veya midenin üst kısmının da alınması gerekebilir.

Radyoterapi

Radyoterapi kanser hücrelerini öldürmek amacıyla yüksek enerjili ışınların kullanılmasına dayanan bir tedavidir. Kanserli sahaya vücut dışından yönlendirilebileceği gibi, doğrudan vücudun içinden de uygulanabilir. Radyasyon tedavisi ameliyattan önce veya sonra uygulanabilir ve yemek borusu kanseri olan vakalarda sıklıkla kemoterapi ile birlikte uygulanır.

Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmek amacıyla bazı ilaçların verilmesidir. Sıklıkla ameliyattan önce veya sonra ve bazen radyoterapiyle birlikte kullanılır. 

Hangi tedavi planının uygulanacağı cerrah ve radyasyon onkologları ve tıbbi onkologlardan oluşan bir kanser tedavisi heyeti tarafından kararlaştırılır. 

Yemek Borusu Kanserinin Sonuçları Nasıldır?

Tedaviyle elde edilecek sonuçlar tamamen evreyle bağlantılıdır. Ancak yemek borusu kanserinin tipik olarak geç evrelerde tanı konabilen bir kanser türü olduğunu düşünürsek uzun vadeli sonuçlar pek yüz güldürücü değildir. 

ABD Ulusal Kanser Enstitüsü verilerine göre, vücudun herhangi bir bölgesine yayılmamış, lokalize yemek borusu kanserinde 5 yıllık sağkalım oranları % 40’dır. Bölgesel yayılmış, yani lenf bezlerine sıçramış tümörde bu oran % 21’e, bedenin uzak bölgelerine yayılmış kanserde ise % 4’e düşer. Bu rakamların hasta özelinde uzun vadeli sonuçları birebir belirlemeyeceğini unutmayınız. 

Reflüye Bağlı Yemek Borusu Kanserleri Önlenebilir mi?

Asid reflüsünü kontrol etmek, yemek borusu kanseri riskini azaltmanın en iyi yoludur. Bu konuda yapabilecekleriniz kilo vermek, yemeklerden hemen sonra uzanmamak, yatağınızın baş kısmını yükseltmek, sigarayı bırakmak, alkol tüketimini makul seviyelere çekmek, daha fazla sebze-meyve tüketmektir. 

Barrett özofagusunuz varsa, olmayan reflü hastalarına göre daha fazla kanser riski altında olduğunuzu unutmayın. Bu durumda sık ve düzenli takipler önemlidir. Ayrıca Barrett özofagusun endoskopik yöntemlerle tedavisi de mümkündür ve kliniğimizde yapılmaktadır.

Reflü Gece Terlemesi Yapar mı?

Gece terlemesi özellikle uyanmanıza yol açacak şiddetteyse uyku kalitesini bozan bir durumdur. Menopoz gece terlemelerinin en önemli nedenidir. Ancak bazı kanserler, hormon tedavileri, tiroid bezinin fazla çalışması, adrenal bez hastalıkları, antidepresan kullanımı, alkol kullanımı, anksiyete, uyku apnesi, tüberküloz, kemik enfeksiyonları ve AIDS gibi ciddi tıbbi problemler de gece terlemesi yapabilir. 

Önde gelen bir bulgusu olmasa da, reflü de gece terlemesi yapabilir ve bu belirti durumun kontrol altında olmadığını gösterir. Altta yatan başka bir tıbbi neden yoksa, reflü tedavi edildiğinde gece terlemesi de ortadan kalkacaktır.

Reflü Ultrasonda Belli Olur mu ?

Ultrasonla karın içindeki organlar incelenebilir, mide ya da barsaklardaki duvar kalınlaşmaları, tümöral oluşumlar saptanabilir. Ancak ultrasona dayanarak reflü tanısı koymak mümkün değildir. Sadece mide boşalmasında gecikme, karın içinde aşırı yağlanma gibi reflüye zemin yaratacak problemler görülebilir.

Reflu Ağız Kokusu Yapar mı ?

Asid reflüsü mide asidiyle birlikte sindirilmemiş gıdaların ve safranın da yemek borusuna geri kaçışına yol açar. Bu durum da kötü ağız kokusunun en önemli nedenlerinden biridir. 

Ağız kokusu reflünün tedavi edilmesiyle düzelebileceği gibi, bazı basit önlemler de faydalı olabilir. Kötü ağız kokusundan kurtulmak istiyorsanız öncelikle sigara kullanıyorsanız sigarayı bırakmalısınız. Sigaranın kendisi nefes kokusuna yol açan en önemli nedenlerdendir. Dahası,sigaradaki nikotin yemek borusunun alt ucundaki kasları gevşeterek reflüyü arttırır. Sigara aynı zamanda ağız, gırtlak, yemek borusu, mide, pankreas ve kolon kanseri riskini de arttırır.

Onun dışında yemeklerden sonra en az 2 saat yatılmaması, yatağın baş kısmının yükseltilmesi, üç büyük öğün yerine daha küçük ve sık öğünler yenmesi, sağlıklı kilonun korunması, ciklet çiğnenmesi de ağız kokusunu azaltmakta faydalıdır.

Reflü Karında Şişlik ve Gaz Yapar mı ?

Gaz çıkarmak sindirim sürecinin doğal bir sonucudur ve normaldir. Bununla birlikte bazen rahatsız edici düzeyde olabilir ve çoğunlukla beslenme ve yaşam tarzıyla ilişkilidir. Reflü ile gaz arasında bir ilişki olabilir. Reflüyü tedavi etmek için uygulanan bazı önlemler gaz problemlerini de azaltabilir. Gazlı içeceklerin tüketilmemesi, daha küçük öğünler tüketmek bunların başında gelir.

Benzer şekilde, geğirerek gaz çıkarmanın da reflüyle ilişkisi olabilir. Geğirme, özellikle fazla yendiğinde midenin fundus kısmında sıkışan havanın diyaframın kasılmasıyla ağız yolundan çıkarılmasıdır ve tamamen normaldir. Ancak bazı insanlar çok fazla hava yutarlar ve çok sık geğirirler. Bu kişiler geğirmenin reflü belirtilerini azalttığını düşünürler, hatta yemeklerden sonra soda içmeyi alışkanlık haline getirirler oysa durum tam tersidir. Fazla gaz yutma mideyi gererek reflüyü arttırdığı gibi, geğirme sırasında da asid reflüsü oluşmaktadır.

Reflü Nefes Darlığı Yapar mı ?

Nefes alma güçlüğü asit reflünün en korkulan belirtilerindendir ve durumun kronikleştiğini gösterir. Altta yatan sebep solunum sistemine kaçan asidin yolaçtığı bronş spazmı ve aspirasyondur. Bunlar bazen yaşamı tehdit eden solunum yolu komplikasyonlarına neden olabilirler. Özellikle uyku sırasında solunum yollarına kaçan asit havayollarında ödeme neden olur. Bu da aspirasyon pnömonisi denen enfeksiyona veya astım reaksiyonlarına yol açabilir. Bu havayolu hasarı kronik öksürük ve hırıltılı solunumla belirti verir.

Nefes darlığı reflüyle tek başına görülebileceği gibi, astımla birlikte de olabilir. İki durum genellikle bağlantılıdır. Astımlı hastaların üçte birinde aynı zamanda reflü hastalığı vardır. Astımlı hastalarda reflü olması ihtimali, normalin iki katıdır. Tedaviye dirençli astım vakalarında muhtemelen reflü hastalığı da vardır. 

Astımla reflü arasındaki ilişki net olmasına rağmen, tam nedeni belirsizdir. Bir ihtimal asitin yol açtığı havayolu hasarı olabilir. Diğer neden ise yemek borusuna kaçan asidin havayollarında kasılmaya yol açan bir sinir refleksini tetiklemesidir. Bu da nefes darlığına yol açar. 

Reflü astım belirtilerini kötüleştirdiği gibi, reflünün tedavi edilmesi de astım belirtilerinde düzelmeye neden olur. Özellikle ergenlikte başlayan, stress, yeme, egzersiz, uzanma ile ve geceleri artan, standart tedavilere yanıt vermeyen astım vakalarında mutlaka reflü araştırılmalıdır.

Reflü Mide Bulantısı Yapar mı ?

Bulantı çeşitli tıbbi durumlarda ortaya çıkabilen bir belirtidir. Bunlar gebelik, ilaç kullanımı, gıda zehirlenmesi ve enfeksiyonlardır. Mide bulantısı hem tatsız bir durumdur, hem de yaşam konforunu bozabilir. 

Asit reflüsü de bulantı yapabilen bir hastalıktır. Reflü hastaları genellikle ağızlarında ekşimsi bir tad hissederler. Reflüyle ilişkili bu tad, sık geğirme ve öksürük bazen bulantı, hatta kusmaya neden olabilir. Hazımsızlık da reflünün bir diğer belirtisidir ve bulantıya eşlik edebilir. Sindirilmemiş gıdaların yemek borusuna geri kaçması hazımsızlık hissine yol açabilir.

reflü diyeti nasıl olmalı

Reflü Hastaları Beslenmede Neye Dikkat Etmeli?

Reflüyü tetiklediği bilinen bazı gıdalar vardır. Bunlar domates ve domates ürünleri, asitli meyveler ve meyve suları, yağlı ya da kızartılmış gıdalar, kafein içeren içecekler, çikolata, nane ve alkoldür. Reflü sıkıntısı olan kişilerin bu gıdaları tüketmekten kaçınması belirtileri azaltacaktır.

2500 yıl önce Hipokrat’ın söylediği ‘Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun’ düsturundan günümüze gelindiğinde ‘Besinler zehriniz,zehriniz besinler olur’ aşamasına geçildiğini reflü, obezite, diyabet vb sebebi de çaresi de beslenme kökenli hastalıkların tüm dünyada yaygınlaşması ile yaşayarak öğreniyoruz. 

        Nedenini ve çaresini açıkça bilmemize rağmen yanlış beslenme kökenli hastalıkları engelleyememe sebebimiz ise alışkanlıklarımızın hem fiziksel hem de psikolojik etmenler ile bağımlılığa dönüşmesindendir.

        Güzel haber ise dönülmez bir aşamada olmamamızdır. Özellikle son 20 yıldır kolayca ulaşabildiğimiz lezzetli, yediğimiz anda mutlu eden yapay gıdalar ile aynı anda ve mekanda ulaşabileceğimiz ,ulaşmak için tek engelimizin kendi tercihimizin olduğu faydalı gıdalar gün geçtikçe daha da artarak hızla raflarda yerini almaya başladı. Bize düşen yavaş yavaş ve teker teker de olsa tercihlerimizi sağlıktan yana yaparak bedenimize gereken özeni ve iyiyi bulma şansını vermektir.

        Yapılan bir araştırmada reflüsü olan hastaların diyetinden rafine(hızlı kana karışan) şekerlerin ,glisemik endeksi yüksek gıdaların çıkarılmasıyla hastalık belirtilerinin bir hafta içerisinde gerilediği gösterilmiştir.(*Yancy WS Jr,Provenzale D,Westman EC.Improvement of gastroesophageal reflux disease after initiation of a low-carbohydrate diet:five brief case report. Altern Ther Health Med 2001;120(6):116-9)

        Reflü ile ilgili en tıbbi müdahale gerektiren ileri derecede fiziksel anomalili hastalarda dahi şikayetlerin bir miktar gerilemesini sağlayacak iki altın değerinde öneri vardır.

1-Üç saatte bir 500 cc su içmek(günde ortalama 3500-4000 cc) .

*Su içme döngüsünde yemekten 30 dakika önce 250 cc ve yemekten 2.5 saat sonra 250 cc kuralını üç saatte bir 500 cc döngüsü ile sarmalayan Dr Batmanghelidj bu kurala uyarak binlerce hasta tedavi ettiğini bildirmiştir.(** Batmanghelidj F. Water Cures:Drugs Kill Global Health Solitions,2003)

2-Rafine şekerler( Özellikle beyaz un ve şekerden yapılan)gıdaları hayatınızdan çıkarmak .

Tüm bunlara ek olarak aşağıda reflüyü tetikleyen ve baskılayan -gerileten gıdalar sıralanmıştır,

REFLÜYE İYİ GELEN BESİNLER

1) Yağlar

Avokado, zeytinyağı, ceviz yağı,susam yağı  gibi sağlıklı yağlar kullanılmalıdır. 

2)Et grubu

Öncelikli olarak yağsız olduğu için tavuk göğüs eti, hindi göğüs eti ,ve yağsız ya da az yağlı balık eti, ikincil tercih olarak ise yağsız kırmızı et tercih etmelisiniz.

3)Meyveler

Reflüyü tetiklememesi açısından olabildiğince lifli meyveleri tercih etmelisiniz. Şeftali, elma, muz, armut, kavun en uygun seçeneklerdendir.

4) Sebzeler

Sebzelerin doğal olarak yağ ve şeker içeriği düşüktür ve mide asidini azaltmaya yardımcı olur. Özellikle daha yüksek lif oranına sahip olan lahana, brokoli, kuşkonmaz, kereviz, yeşil fasulye ve salatalık iyi seçeneklerdir. 

5)  Bakliyatlar

Columbia Üniversitesi’nin yaptığı çalışmaya göre bitkisel kaynaklardan alınan protein mide ve yemek borusu arasındaki asit geçişini engelleyen özofagus kasını zorlamıyor ve bu kasın fonksiyonunun gelişimine katkıda bulunuyor.*(Eren Sarı ,İyi Gelen Yiyecekler S:67)

Özellikle Sarı mercimek,yeşil mercimek,siyah fasülye ile hem lifli hem de yüksek bitkisel proteinli beslenmiş olursunuz.

6)Yulaf

Çok iyi bir lif kaynağı olan yulaf midedeki asidi absorbe ederek reflü semptomlarını hafifletir. Kahvaltılarınızda ya da ara öğünlerinizde süt veya yoğurda karıştırarak tüketebileceğiniz gibi atıştırmalık yulaflı bar yapabilir hatta un yerine kullanarak pasta ve ekmek dahi yapabilirsiniz.

7)Zencefil

Zencefilin doğal anti-enflamatuar özellikleri bulunur ve mide yanmalarına iyi gelir. Rendelenmiş taze zencefili tariflerinizde kullanabilir ya da zencefil çayı şeklinde içerek reflü şikayetlerinizi azaltabilirsiniz. Zencefil kullanırken miktar çok önemlidir, yeterli ölçüde kullanıldığında iyileşme sağlarken fazlası mide yanmasını artıracaktır.

REFLÜYÜ TETİKLEYEN BESİNLER

Bazı besinlerin reflü problemini daha da arttığı görülmüştür. Semptomları kontrol altına almak için aşağıdaki besinleri diyetinizde sınırlayabilirsiniz.

1) Nane

Nane ve nane içeren ürünler (sakız, ağız ferahlatıcıları) reflünüzü tetikleyebilir.

2) Kafeinli içecekler (Kola, gazlı içecekler, kahve, enerji içecekleri…)

3) Çikolata

Çikolata metilksantin adlı bir madde içerir. Bu içeriğin reflü problemlerini arttırdığı görülmüştür.

4) Asitli meyveler(portakal, mandalin, limon, greyfurt) ve domates

5) Soğan, sarımsak ve baharatlı yiyecekler

Soğan, sarımsak gibi keskin yiyecekler birçok insanda mide yanmasına neden olabilir. Bu yiyecekler acı, baharatlı besinlerle birlikte tüketildiği zaman reflü problemlerini arttırabilir.

6) Alkollü içecekler

Yukarıdaki listeye ek olarak sizin intolerans gösterdiğiniz besinler olabilir. Bu tarz yiyecekleri 3-4 hafta boyunca diyetinizden çıkararak semptomları gözlemleyin. 

Reflü Hastaları İçin Demet Ella Tarafından Hazırlanmış Özgün Yemek Tarifleri

Midemden yemek boruma doğru gelen yanma hissi içimi kavururken filmlerde yeraltından açılan kapaktan şiddetle yukarı yükselen alevler canlanır gözümde 🙂

İyi yanı beslenmeye bağlı olarak bir nebze de olsa ipin ucunun elimizde olduğu,beslenme şeklimizi düzenleyerek hayat konforumuzu artırabileceğimiz bir rahatsızlıktır.

Aşağıdaki tarifler reflüye iyi gelen bir ve birden fazla gıda kullanılarak oluşturulmuştur. Özellikle reflüye iyi gelenler yanlarına yıldız konularak işaretlenmiştir.

YULAFLI BAR 1

Malzemeler

  • 1 Çay Bardağı Yulaf *
  • 1 Çay Bardağı Şeftali Püresi*
  • 3 Kuru Hurma*
  • 2 Yemek Kaşığı Çiğ Badem*
  • 1 Yemek Kaşığı Hindistan Cevizi*
  • 1 Tatlı Kaşığı Hindistan Cevizi Yağı*

Yapılışı

Yulafı 1 dk aralıksız rondolayın. Hurmaları geceden suya ıslayın. Çekirdeklerini çıkarıp,soyup doğradığınız şeftali ile krem kıvamına gelene dek rondolayın.Çiğ bademi iri kalacak şekilde hafifçe ezin.Hindistan cevizi tozu ve Hindistan cevizi yağınıda ekleyip tüm malzemeyi iyice karıştırın. Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine spatula ile ince tabaka halinde yayın. 170 derece önceden ısıtılmış fırında 20 dakika kadar kızarana kadar pişirin. Fırından çıkarıp soğuduktan sonra elinizde kırarak parçalayın. Çantanızda taşıyarak ara öğün yapabilirsiniz.

YULAFLI BAR 2

Malzemeler

  • 1,5 Çay Bardağı Yulaf *
  • 1 Çay Bardağı Muz Püresi*
  • 1 Çay Bardağı Elma Püresi*
  • 1 Yemek Kaşığı (ev yapımı) Fıstık Ezmesi*
  • Yarım Çay Bardağı Çiğ Yer Fıstığı*
  • 1 Yemek Kaşığı Tarçın
  • Yarım Çay Kaşığı Toz Karanfil*

Yapılışı

Yulafı 1 dk aralıksız rondolayın.Geri kalan tüm malzemeleri ekleyin. Yer fıstıklarını iri kalacak şekilde hafifçe ezin.Tekrar iyice karıştırın. Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine spatula ile ince tabaka halinde yayın. 150 derece önceden ısıtılmış fırında 30 dakika kadar kızarana kadar pişirin. Fırından çıkarıp soğuduktan sonra elinizde kırarak parçalayın. Çantanızda taşıyarak ara öğün yapabilirsiniz.

Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 7
IBC Mutfak Özgün Tarifi: Peynir Topları

PEYNİR TOPLARI

Malzemeler

  • 100 gr Süzme Peynir*
  • 50 Gr Az Yağlı Kaşar
  • 50 Gr İyice Ezilmiş Ceviz*
  • 1 Yemek Kaşığı Tepeli Yulaf Ezmesi*
  • 1 Tatlı Kaşığı Kekik*
  • Dışı için Malzemeler
  • İnce Kıyılmış Maydanoz*
  • İnce Kıyılmış Çiğ Badem *
  • Teff*

Yapılışı

Tüm Malzemeyi Rondolayın.Elinizle top gibi şekil verip dışını maydanoz,çiğ badem ve teff ile kapyabilirsiniz.

BALIK KÖFTESİ

Malzemeler

  • 250 Gr Somon Füme*
  • 2 Küçük Diş Sarımsak
  • 1 Küçük Boy Kuru Soğan
  • 2 Tatlı Kaşığı Zeytinyağı*
  • Maydanoz*
  • 4 Tatlı Kaşığı Yulaf Unu*
  • 1 Orta Boy Yumurta
  • 2 Parmak kadar az yağlı Dil Peyniri*
  • Kekik*
  • Karabiber
  • Tuz

Yapılışı

Tüm malzemeyi rondolayıp buzdolabında 20 dakika dinlendirin. Yassı köfte şekli verin.200 derece ısıtılmış fırında 20-25 dk pişirin.

HAVUÇ KEREVİZ SALATASI

Malzemeler

  • 1 Büyük Havuç*
  • 1 Orta Boy Kereviz*
  • 1 Çay Bardağı Rondolanmış Çiğ Badem*
  • 1 Çay Bardağı Süzme Yoğurt*
  • Tuz

Yapılışı

Kereviz ve Havucu ince rende ile rendeleyin. Yağsız tavada tavayı sallayarak 3 dakika soteleyin. Soğuduktan sonra çiğ badem tuz ve yoğurdu ekleyip karıştırın.

BROKOLİ KÖFTESİ

Malzemeler

  • 200 Gr Hindi Fleto*
  • 200 Gr Buharda Pişmiş Brokoli*
  • 1 Yumurta 
  • 6-7 Tatlı Kaşığı Yulaf unu*
  • 2 Diş Sarımsak
  • 1 Küçük Soğan
  • Maydanoz
  • Kimyon*
  • Karabiber
  • Kekik
  • Tuz

Yapılışı

Tüm malzemeyi rondolayıp buzdolabında 20 dakika dinlendirin. Yassı köfte şekli verin.200 derece ısıtılmış fırında 20-25 dk pişirin.

Reflüye Dair Bilmeniz Gereken Her Şey! 8

ANANASLI SMOOTHİE

Malzemeler

  • 1 Su Bardağı Soya Sütü*
  • 1 Kalın Dilim Ananas*
  • 1 Tatlı Kaşığı Rendelenmiş Taze Zencefil*
  • 1 Tatlı Kaşığı Bal*
  • Tarçın*
  • Üzerine fesleğen yaprakları*

Yapılışı

Tüm Malzemeyi Rondolayın. Üzerine koyacağınız fesleğen yaprakları da midenizi rahatlatacaktır.

SİYAH FASULYE PÜRESİ

Malzemeler

  • 250 Gr Siyah Fasulye*
  • 1 Tatlı Kaşığı Zerdeçal
  • 1 Büyükçe Baş Sarımsak
  • Tahin*
  • Kimyon*
  • Zeytinyağı*
  • Tuz

Yapılışı

Siyah Fasulyeyi zerdeçal ile bir gece önceden suya ıslayın. Ertesi gün yıkayıp Sarımsak(kabuklu olarak)ve tuz ile haşlayın. Pişince rondolayın. Soğuduktan sonra kimyon,tahin,zeytinyağı ile karıştırıp servis yapabilirsiniz.

*Gün içinde mide yanmanızı bastırmak için ;

**Şekersiz,nanesiz sakız çiğneyebilirsiniz.

***3 Saatte 1 bir küçük pet şişe su içmelisiniz.Günde 4 litre su tüketmelisiniz.

****Taze olarak sıkacağınız havuç ,lahana suyu karışımı mide yanmanızı bastıracaktır.

*****Meyan Kökünü suya ıslatıp çıkan şerbetini içmenizde anlık yanmayı bastıracaktır.

******Unlu ve şekerli gıdalardan, kızartmalardan, asitli içeceklerden uzak durmalısınız.

Arayın
Bilgi Alın
Whatsapp