İki Tarihi Yanılgı: Yağ ve Freud’un Etkisiyle Sağlık Krizine Giden Yol

Yayın Tarihi: 26/04/2025

Tarihe baktığımızda, yağı suçlamak ile başlayan yanlış yönlendirilmiş beslenme politikaları ve Freud’un psikolojideki aşırı etkisi arasında şaşırtıcı bir paralellik görüyoruz.

Bu iki büyük hata, yalnızca kendi alanlarını değil, aynı zamanda modern toplumun sağlığını ve refahını derinden etkiledi.

Şimdi, bu kararların nasıl ortaya çıktığını, nelere mal olduğunu ve günümüzde daha doğru bir yaklaşım için neler yapabileceğimizi derinlemesine inceleyelim.

İki Tarihi Yanılgı: Yağ ve Freud’un Etkisiyle Sağlık Krizine Giden Yol 1

1. Yağın Suçlanması: Şekerin Gölgesinde Kalan Gerçek

1950’lerden itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde kalp hastalıklarının artması, kamu sağlığı yetkililerini paniğe sürükledi. Bu noktada, Ancel Keys gibi bilim insanları, yağ tüketiminin (özellikle de doymuş yağların) kalp hastalığına sebep olduğuna dair bir hipotez ortaya attı. Ancak bu hipotez, zayıf verilerle destekleniyor ve çoğu zaman alternatif açıklamalar — özellikle şeker ve rafine karbonhidratların etkisi — göz ardı ediliyordu.

Amerikan Kalp Derneği gibi kuruluşlar, yağ tüketimini azaltmayı şiddetle savunmaya başladı. Gıda endüstrisi ise bu çağrıya hızlıca uydu: “yağsız” ve “düşük yağlı” ürünler piyasaya sürüldü — ama bir sorun vardı.

Bu ürünlerde yağ çıkarıldığında, lezzet kaybı şeker ve işlenmiş karbonhidrat eklenerek telafi ediliyordu.

Sonuç?

1970’lerden itibaren:

  • Şeker tüketimi dramatik şekilde arttı.
  • İnsülin direnci ve obezite oranları patladı.
  • Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, obezite oranları 1975’ten bu yana neredeyse üç katına çıktı.

Bugün artık biliyoruz ki:

  • Doymuş yağın aşırı tüketimi sorun olabilir, ancak şeker ve ultra işlenmiş gıdaların obezite ve kronik hastalıklardaki etkisi çok daha büyüktür.
  • Zeytinyağı, avokado, balık gibi sağlıklı yağlar kalp sağlığını destekler.

Yani, yanlış hedef seçimi, modern toplumun beden sağlığında dev bir tahribata neden oldu.

2. Freud’un Gölgeleri: Psikolojide Geçmişe Takılı Kalmak

  1. yüzyılın büyük bir bölümünde, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde Freud’un psikanalitik yaklaşımı baskın paradigmaydı. Bu modele göre:
  • Tüm problemlerimiz, bilinçdışı çocukluk travmalarımızdan kaynaklanıyordu.
  • İyileşmek için geçmişin derinliklerine inmek ve bastırılmış anıları yüzeye çıkarmak gerekiyordu.

Ancak Freud’un teorileri, her zaman bilimsel kanıtlarla desteklenmemişti.

Çoğu zaman, bireyin bugünkü davranışlarını değiştirmek yerine, geçmişi sonsuza dek analiz etmek üzerine kurulu uzun, pahalı ve bazen sonuçsuz terapiler yaygınlaştı.

Öte yandan, Alfred Adler gibi düşünürler bambaşka bir şey öneriyordu:

  • Sorunlara geçmişten değil, gelecek odaklı bakmak.
  • İnsanların bugünkü hedeflerine, değerlerine ve toplumsal katkılarına odaklanarak değişimi teşvik etmek.

Modern psikoloji sonunda Adler’e ve onun ilham verdiği yaklaşımlara yaklaştı:

Bugün Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) gibi yöntemler:

Kısa sürede somut sonuçlar vermekte,

Düşünce kalıplarını ve davranışları değiştirerek kalıcı iyileşmeler sağlamaktadır.

Örneğin depresyon, anksiyete ve yeme bozuklukları tedavisinde CBT’nin etkinliği, yüzlerce randomize kontrollü çalışmayla kanıtlanmıştır.

Sonuç: Geçmişten Ders Alıp Sağlıklı Bir Gelecek İnşa Etmek

Gerçek şu ki, ister yağ ve şeker savaşı olsun ister Freud’un geçmişe saplanmış dünyası, tarihteki bu iki büyük hata bize önemli bir ders veriyor:

Kompleks sorunlar için tek bir suçlu aramak tehlikelidir.

Bugün, bilim bize daha dengeli ve bütüncül bir yaklaşım sunuyor:

  • Beslenme alanında: Artık tüm yağları şeytanlaştırmıyoruz. Şeker ve işlenmiş karbonhidratların azaltılması, tam gıdaların (sebze, meyve, baklagiller, kaliteli proteinler ve sağlıklı yağlar) öne çıkarılması esas.
  • Psikoloji alanında: Geçmişte takılı kalmak yerine, geleceğe odaklanan, çözüm üretici ve davranış değiştirmeye yönelik terapi yöntemleri öne çıkıyor.

Bu iki modern anlayışı birleştirdiğimizde, sağlık için güçlü bir model ortaya çıkıyor:

  • Vücudu gerçek, dengeli ve işlenmemiş gıdalarla beslemek.
  • Zihni olumlu hedeflere odaklanacak şekilde eğitmek.

Sonuçlar da bunu destekliyor:

Araştırmalar, diyet değişikliklerinin sadece fiziksel sağlığı değil, ruh halini ve bilişsel fonksiyonları da iyileştirdiğini gösteriyor.

Bilişsel terapi ile desteklenen yaşam tarzı değişiklikleri, hem kilo kaybını hem de özsaygı, umut ve motivasyonu artırıyor.

İki büyük bilimsel hata — yağ karşıtı kampanyalar ve Freud’un geçmişe odaklı terapileri — dünya sağlığını derinden etkiledi.

Bugün, daha iyisini biliyoruz:

  • Sağlıklı bir gelecek için gerçek gıdalarla dengeli beslenmek gerekiyor.
  • Kalıcı iyileşme için gelecek odaklı bir düşünce yapısı geliştirmek şart.

Modern bilimle, hem bedeni hem zihni iyileştirerek obeziteyi ve psikolojik sıkıntıları aşabiliriz.

Tarihten ders alalım — ve birlikte daha sağlıklı bir geleceğe yürüyelim.

Yazar: Op Dr Murat Üstün

Dr. Murat Üstün is the Lead Bariatric Surgeon at IBC - Istanbul Bariatric Center. Dr Murat Üstün has made a commitment to every patient's well-being and safety, a goal that is also pursued by our staff and medical professionals that are at your service, this is part of the excellence equation. Dr Murat Üstün and the Istanbul Bariatric Center team perform medical procedures, including gastric bypass, sleeve gastrectomy, adjustable gastric band, and biliopancreatic diversion with duodenal switch. While performed differently, all of these procedures help patients lose weight by limiting how much food the stomach can hold as well as the patient’s absorption of nutrients. Surgeries are performed at a JCI accredited Hospital. The Joint Commission International works to improve safety at health care facilities domestically and globally. Accreditation ensures facilities are up to date, physicians are board-certified, plans for follow-up care are in place, risks of traveling after surgery are outlined, and more.

Tüm Yazıları →

Arayın
Bilgi Alın
Whatsapp